GÃœNCEL
İÇ RİZE'Yİ KALDIR VİZEYİ
Rizeli 'Müthiş Türk? lakaplı Mehmet Okumuş, Ekovitrin Dergisi'ne kapak oldu. Ekovitrin Dergisi " İÇ RİZE'Yİ KALDIR VİZEYİ" haber başlığıyla Okumuş'un "Vizesiz Avrupa Projesi"ne tam 12 sayfa yer verdi.
Ekovitrin Genel Yayın Yönetmeni, Türkiye'nin deneyimli gazetecilerinden, EkoPazar, EKo Star gibi programların yapımcısı ve TGRT'nin çekirdek kurucu kadrosunda yer alan Bilal Koçak; Ekovitrin Nisan sayısında Editor köşesinde Rizeli Müthiş Türk Mehmet Okumuş'un lobi çalışmalarına geniş bir şekilde yer vererek, Okumuş'u " TÜRKİYE İÇİN TEK BAŞINA, BİR ORDU GİBİ ÇALIŞIYOR" şeklinde tanımladı.
Müthiş Türk? lakaplı Mehmet Okumuş; İngiltere Parlamentosu?nda Başbakan Brown, Dışişleri Bakanı Milliband ve İngiltere?nin AB?den Sorumlu Devlet Bakanı Bryant ile çok özel bir görüşme yaparak AB?nin, Türklere uyguladığı vizenin haksız bir uygulama olduğunu anlattı ve AB üyeliği için destek sözü aldı.
Yarım asırlık AB projesinde Türkiye?nin dünden bugüne ulaşmak isteyip de ulaşamadığı hedefler çerçevesinde AB konusu masaya yatırıldı. AB?ye tam üyelik, AB tarafından Türkiye?ye uygulanan haksız vize konusu ve serbest dolaşım hakkı gibi önemli başlıkları irdeleyen Müthiş Türk lakaplı Mehmet Okumuş; gündem yaratan önemli bir çalışmaya imza attı.
İngiltere Parlamentosu?nda; İngiltere Başbakanı Brown, Dışişleri Bakanı Milliband ve İngiltere?nin AB?den Sorumlu Devlet Bakanı Bryant ile görüşen Mehmet Okumuş; İngiltere ve Türkiye basınında geniş yankı uyandıran bir görüşme yaptı. Türkiye?nin yanı sıra 13 ülkede yayınlanan Uluslararası Ekonomi Dergisi Ekovitrin?in Nisan sayısına kapak olan görüşme birçok gazete tarafından da ilgi gördü.
İngiliz parlamentosunda Başbakan Brown?la bir ara gelişinde; Vizesiz Avrupa?nın, Türkiye?nin kazanılmış hakkı olduğunu, bunun hayal olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirten Okumuş; yıllardır Avrupa ülkelerinde Türkiye adına lobi çalışmaları yürütüyor. 16 Mart?ta İngiltere?ye bir ziyaret gerçekleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?la da biriraya gelen ve yürüttüğü çalışmalarla ilgili bilgi sunan Okumuş, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış tarafından fahri müzakereci seçildi.
Aslen Rizeli olan, mükemmel derecede İngilizce bilen ve dünyanın önemli siyasetçi, işadamı ile sanatçılarına turizm danışmanlığı yapan Mehmet Okumuş; İngiltere Parlamentosunda Başbakan Brown?la görüşmesinde; Türklerden alınan vize harçlarının hukuki bir dayanağı olmadığını gündeme taşıdı. Türkiye?nin bu konuda yıllardır sessiz ve etkisiz bir politika izlediğini belirten Okumuş, ?artık hakkımızı aramalıyız? diyerek, Vizesiz Avrupa?nın hayal olmadığını söyledi.
AB ülkelerinin haksız vize uygulamasıyla harç adı altında, Türklerden deyim yerindeyse haraç aldığını belirten Okumuş; vize uygulamasının Türkler için ekonomik kayıp oluşturmasının yanında, evrensel insan haklarına da aykırılık teşkil ettiğini belirtiyor. Vize almak isteyen Türklerin uzun kuyruklarda bekletildiğini, evlilik cüzdanından fotoğrafına kadar birçok konuda insan haklarına ters biçimde sorgulandığını ve 100 Euro alındığını belirterek bu duruma tepki gösterilmesi gerektiğini belirterek vizenin ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda Türk vatandaşlarına büyük zarar verdiğine dikkat çeken Okumuş, bu durumun özellikle Türk işadamlarının rekabet şansını zayıflattığını belirtti.
İngiltere Parlamentosu?ndaki ziyarette Rize çayı armağan ettiği İngiltere Başbakanı Brown ve Dışişleri Bakanı Milliband?tan bu sorunlarla ilgili çözüm konusunda destek isteyen Mehmet Okumuş, özellikle vize konusunda somut bir adım atılarak, haksız uygulamanın sona erdirilmesini istedi.
Avrupa Birliği?ne tam üyelik, vize ve serbest dolaşımla ilgili İngiltere Parlamentosu?nda önemli görüşmeler yapan Mehmet Okumuş?un hazırladığı özel AB dosyası:
- Türkiye?yi tam üyeliğe götüren bir ortaklık anlaşması olan Ankara Anlaşması?nın 28. maddesine göre hedef tam üyeliktir. Anlaşma, üyelik için bir ön şart da içermemekte. Bu durumda Türkiye, hukuken AB üyesi olma hakkına sahiptir ve ?imtiyazlı ortaklık? kabul edilemez.
- Her yıl AB'ye vize için başvuru yapan 5 milyon Türk, kişi başına yaklaşık 100 Euro masraf ödüyor. Soygunu andıran bu yasadışı uygulamada vize çıkmasa bile ödenen para geriye verilmiyor. Hukuki olmayan bu duruma karşı Türkler hakkını aramalı!
- Avrupa Birliği Adalet Divanı'nın kararına dayanarak açılacak davaların, kazanılacağından şüphe yok. Türk vatandaşlarının `vizesiz seyahat özgürlüğü` çok büyük önem taşıdığından, mutlaka bu konuda cesaretli ve kararlı olunmalı.
- Türkler vize alabilmek için 37 kalem belge hazırlamak zorunda. Bütün bu formaliteler tamamlansa bile vizenin alınıp alınmayacağı şüpheli. Vizenin zamanında düzenleneceği konusu ise hiç garanti değil.
- Türk iş adamlarının önünü tıkayan, rekabet gücünü zayıflatan vize uygulamaları, Türk vatandaşlarını kuyrukta bekletiyor; evlilik cüzdanından, banka hesaplarına kadar özel hayata dair birçok konuyu temel insan haklarına aykırı biçimde deşifre ediyor.
Türkiye'nin yarım asırlık projesi olan Avrupa Birliği üyeliği yıllardır en çok tartışılan gündem maddelerinden biri oldu. Kimileri girelim, kimileri girmeyelim, kimileri bizi almazlar kimileri ise bizim orada ne işimiz var diye fikir yürütürken aradan neredeyse bir ömürlük zaman gelip geçti. Türkiye?den sonra AB'ye üyelik için başvuru yapan birçok ülke birliğe tam üye olarak kabul edildi fakat biz hala müzakere masasında şansımızı zorlamaya devam ediyoruz. Türkiye'nin, AB'ye tam üye olup olamayacağına ilişkin iyi analiz yapabilmek için öncelikle konuyu en başından ele alıp; olayı ekonomik, siyasal, sosyal ve hukuki yönleriyle irdelemek gerekiyor. Tam üyeliğin yanında serbest dolaşım ve gümrük birliği gibi konulara da elbette yakından bakmak lazım. Yıllardır Avrupa?da yaşayan ve buradaki Türklerin çektiği sıkıntıları yakından bilen biri olarak serbest dolaşım hakkının nasıl engellendiğine bizzat şahit oluyorum. Avrupa?nın uyguladığı vizenin Türk işadamlarını, özellikle turizmcileri nasıl olumsuz etkilediğini yakından takip etmekteyim. Türk işadamlarının rekabet şansını oldukça zayıflatan, ithalat ihracat dengesinin bozulmasına neden olan haksız vize uygulamaları, ekonomik alanın dışında sosyal hayatı da olumsuz etkiliyor. Keza vize kuyruklarında bekletilen Türklerin; banka hesapları, evlilik cüzdanları ve fotoğraflarına varıncaya kadar hemen hemen tüm özel hayatları temel insan haklarına aykırılık teşkil edecek şekilde sorgulanıyor. Ekonomik ve siyasal anlamda büyük kayıplara yol açan vize uygulaması diğer yandan ikinci sınıf vatandaş benzetilmesine de zemin hazırlayarak Türklerin sosyal hayatına darbe indiriyor?
TÃœRKÄ°YE?NÄ°N AB?YE DO?RU KUÅžKULU YOLCULU?U
Peki Türkiye AB ile ilişkilere nasıl ve ne şekilde adım attı? Türkiye?yi Avrupa Ekonomik Topluluğu?na (AET?ye) ?ortak üye? yapan, taraflar arasında bir gümrük birliğine dayanan ve ileride tam üyeliği öngören Ankara Anlaşması (Ortaklık Anlaşması), 25 Haziran 1963 tarihinde Brüksel?de paraf edilerek, 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara?da imzalandı. Ankara Anlaşması, Topluluk ile Türkiye arasında gittikçe gelişen bir gümrük birliğinin kurulmasını öngörmekteydi. Anlaşma?nın 2.maddesi bu konuda oldukça açık. Buna göre Türkiye-AB ortaklığı hazırlık, geçiş ve son dönem olmak üzere üç dönem olarak kurgulanmıştı. Bu dönemler tamamlandıktan sonra Türkiye?nin, Avrupa Birliği?ne (imza tarihindeki Avrupa Ekonomik Topluluğu?na) üye olma hakkı, Ankara Anlaşması?ndan doğmakta. Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihinde AB ile gümrük birliğini gerçekleştirdiği için, Ankara Anlaşması?ndaki son döneme girmiştir. Son dönem, hiçbir zaman ?sonsuz dönem? anlamına gelmez. Bir başka anlamda son dönem Türkiye?nin, AB üyesi olacağı dönemdir. Ankara Anlaşması ile Türkiye, AB?ye (AET?ye) ?ortak üye? oldu. Aslında bu ortak üyelik, bir ön ortaklık anlamına geliyor. Çünkü ortak üyelikte, ortak üyenin Topluluğun kurumlarına (organlarına) katılımı gereklidir. Fakat bu durum Türkiye için maalesef geçerli olmadı.
ANKARA ANLAÅžMASI
Ankara Anlaşması, Roma Anlaşması?nın 238.maddesine dayanan ve Türkiye-Topluluk ortaklığının temel ilkelerini belirleyen bir ?çerçeve? anlaşmadır. Ankara Anlaşması, Topluluk ile imzalandığı için Topluluk içinde doğrudan uygulanan bir Topluluk hukuk belgesidir. Nitekim Lüksemburg?ta 3 Ekim 2005 tarihinde gerçekleştirilen Hükümetlerarası Konferans?ta 23 maddeden oluşan Müzakere Çerçeve Belgesi?nin (MÇB) 10. maddesinde AB müktesebatının içerdiği bölümler belirlenmiştir. Türkiye, AB üyesi olabilmek için Birliğin müktesebatını kabul etmek yükümlülüğündedir. Bu müktesebat içinde ?Birlik faaliyetlerine ilişkin olarak Topluluğun, Topluluk üye ülkelerin, birliğin ve kendi aralarında üye devletlerin akdettiği uluslararası anlaşmalar? yer almakta. Ankara Anlaşması ve Katma Protokol Topluluğun, Türkiye ile akdettiği bir uluslararası anlaşmadır. Topluluk üyesi ülkeler ile ayrıca imzalandığı için bir uluslararası hukuk belgesidir. Ankara Anlaşması?nda taraflara bir fesih hakkı tanınmamıştır. Bu nedenle Anlaşma?nın amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalması gerekir.
AET?nin zaman içinde üye sayısının 6?dan 27?ye çıkması sonucunda yeni katılan ülkeler de Topluluk müktesebatını kabul etmişlerdir. Bunun için Ankara Anlaşması?nın genişleyen Topluluğa uyumunun sağlanması amacıyla yeni katılan ülkelerle uyum anlaşmaları imzalandı. Uyum Anlaşmaları Avrupa Parlamentosu tarafından da onaylandı.
Türkiye ile AB arasında gümrük birliğinin esaslarını belirleyen 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı, Ankara Anlaşması ile Katma Protokol?e dayanmakta. Ankara Anlaşması?nın 28.maddesi uyarınca, ortaklık anlaşmalarının işlemesi ve Türkiye?nin anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesi durumunda, ?tarafların Türkiye?nin tam üyelik olasılığını inceleyecekleri? hükmü getirildi. Bu, üyelik için kesin bir tarih değil. Fakat önemli bir siyasi niyet beyanı. Bu sebeple ortaklık anlaşmaları, gümrük birliği sistemi ile tam üyeliğe geçiş sürecinin ilk aşamasını hazırlayan ve düzenleyen bir niteliktedir.
Uluslararası hukuk normları ve örneğin Viyana Sözleşmesi?nin 26. maddesi şöyledir: ?Her anlaşma tarafları bağlar ve taraflarca iyi niyetle uygulanması gerekir.? Sözleşme?nin 27. maddesi de, ?Taraflardan biri, iç hukukunun hükümlerini, bir anlaşmayı uygulamama özrü olarak öne süremez.?
Süresi belirlenmiş veya belirlenmemiş anlaşmalar bakımından devletler, bazen şartların değişmiş olduğunu öne sürerek anlaşmayla artık bağlı kalmak istemediklerini öne sürebilirler. Burada temel ilke, ?ahde vefa? kuralıdır. Uluslararası alanda anlaşmanın şartları devam ettikçe yürürlükte kalması uygun görülse bile, şartların gerçekten değişip değişmediğini belirleyen tarafsız, yargı yetkisi zorunlu uluslararası bir organ yoktur. Böyle olunca, bir taraf işine gelmeyen bir anlaşmadan kurtulmak için şartların değiştiğini öne sürebilir. Viyana Sözleşmesi, tarafların şartlarda temel bir değişiklik olduğunu iddia ederek, anlaşmanın sona ermiş sayılmasını isteyebileceklerini öngörmekte. Ancak böyle bir görüş, sınır koyan bir anlaşma için öne sürülemeyeceği gibi, bu görüşte olan tarafın kendi eylemiyle değişmiş şartların da anlaşmayı geçersiz saymaya yetmeyeceği bilinmekte.
VÄ°ZESÄ°Z AVRUPA
KAZANILMIÅž HAK!
Türkiye, AB'ye başvurup, "Kendi yargı organınızdan çıkan ve Türkiye'den bilim adamı, sanatçı, sporcularla, hizmet almaya gelenlerden vize istenmeyeceğine ilişkin kararı tüm ülkelerde uygulatın" diyebilmeli.
Türkler; AB ülkelerine örneğin Almanya 'ya gitmek için vize almak zorunda. Bu durum hem zahmetli, hem vakit kaybı, hem de kişi başı 100 Euro?luk masraf anlamına geliyor. Peki vize şartı hukuka uygun mu? Özellikle Türk iş adamlarına, Türk sanatçılarına, Türk sporculara ve Türk bilim adamlarına Almanya`ya kendi dallarında olan bir faaliyet için giriş yapmak istediklerinde, vize şartının hukuka aykırı olduğunu, en azından Alman Konsolosluğunun bu vize başvurusuna red kararı veremeyeceği ortada...
Çünkü Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında imzalanan ve Almanya için 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol bu tarihten sonra Almanya`da yürürlüğe giren kanunların, Türklerin yerleşim hakkına ve hizmetlerin serbest dolaşımına yeni sınırlamalar getiremeyeceğini öngörüyor. (Katma Protokol, Madde 41). Bu düzenlemeye `Hakların Kısıtlama Yasağı`, `Standstill` adı verilmekte. Bu nedenle hizmet ve yerleşim konularında Almanya`da 13 Eylül 1972 tarihindeki Alman Yabancılar Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin nasıl bir düzenleme getirdiği büyük önem taşımakta.
Bu yönetmelik şu hususları öngörüyor:
Üç aydan fazla Almanya`da kalmamak ve Almanya`da çalışma amacı olmadan her Türk vatandaşı veya, iki ayı geçmemek şartıyla yurt dışındaki bir işveren için Almanya`da geçici hizmet veren bir işçi veya, ikametgahı kendi ülkesinde kalma şartıyla ve iki ayı geçmemek şartıyla Almanya`da sanat, bilim ya da spor mahiyetinde olan toplantılarda ya da konserlerde faaliyet göstermek için gelen Türk bilim adamı, sanatçısı, sporcusu Almanya`ya vizesiz giriş yapabilir.
Bu hukuki durum, 1953 senesinde imzalanan Alman-Türk Vize Anlaşması`nın bir sonucuydu ve 5 Ekim 1980`a kadar yürürlükte kaldı. Daha sonra bu istisnaların tamamı kaldırıldı ve Türk vatandaşları için vize problemi başladı. Ancak: Katma Protokol`a göre yerleşim ve hizmet alanlarında Türklerin aleyhine Almanya 01.01.1973 tarihinden sonra değişiklik yapamazdı. Yabancılar Yasası Yönetmeliği Türklere bir yerleşim hakkı vermediğinden, hizmet konusunda en azından yukarıda yerverilen nedenlerle Almanya`ya gelmek isteyen Türk şoförü, iş adamı, sanatçısı, sporcusu ve ilim adamları için vize işlemlerine gerek kalmadan Almanya`ya giriş yapmak mümkün olmalıydı.
Ayrıca, hizmetin serbest dolaşımı, aynı zamanda hizmet alma serbestliği anlamına da geldiği için, 28 Ekim 2005 tarihinde Darmstadt İdare Mahkemesi bir kararında Almanya`ya hizmet almak için gelmek isteyen bir Türk vatandaşının da vizeye ihtiyacı olmadığına hükmetti. Bu önemli karar şu anlama geliyor: Almanya`ya hizmet almak için gelmek isteyen bir Türk vatandaşı - yani mesela Almanya`ya doktora gitmek için bir hasta, ya da turistik amaçlarla gelen bir vatandaşın - vizeye ihtiyacı yoktur. Sınırlarda zorluk çekmemek için ilk aşamada Alman Konsoloslukları bunu kabul eden bir teyit yazısı vermesi gerekmekte.
Ne yazık ki; Alman Hükümeti ve Alman makamları bu şekilde bir uygulamayı hala kabul etmiyor. Halbu ki Katma Protokol`ün 41. maddesiyle ilgili Avrupa Topluluğu Adalet Divanı`nın (Avrupa?nın en yüksek yargı organı olan bu kurumdan çıkan kararlara itiraz edilemiyor ve buradan çıkan kararlar kesindir) çeşitli kararlar vermişti. Bunlardan en önemlileri şunlardır:
Abdulnasır Savaş-Kararı (11.05.2000 tarihli ve C-37/98 sayılı kararı): Bu karara göre Katma Protokol`ün 41/1. maddesi doğrudan Türk vatandaşları için geçerlidir ve makamlar tarafından önkoşulsuz uygulanması gerekmekte.
Tüm ve Darı-Kararı (20.09.2007 tarihli ve C-16/05 sayılı kararı): ATAD bu kararında, Katma Protokol`ün 41. maddesindeki düzenlemelerin AB ülkelerine gerçekleşen ilk girişte de dikkate alınması gerektiğine hükmetti. Yani kısaca, AB Katma Protokol`ün ilgili ülkede yürürlüğe girdiği tarihte, ilgili ülkenin ulusal mevzuatınca Türk vatandaşları için vize mecburiyeti aranmıyor idiyse ve bu tarihten sonra vize zorunluluğu getirilmiş ise, bu zorunluluk uygulanamayacak.
Alman Hükümetinin ve makamlarının savunması ise şuydu: AB`nin 15 Mart 2001 tarihinde çıkardığı Vize Yönergesi, Türk vatandaşları için de vize şartı getirmiştir. Bu düzenleme daha yeni ve tüm AB için geçerli bir düzenleme olduğu için 1971 tarihindeki Katma Protokol`ün vize konusunda artık geçerliliği yoktur.
Almanya?nın bu savunması çok hatalı bir hukuki görüş anlamına geliyor. Keza Uluslararası hukuka göre, Türkiye ile yapılan bir anlaşma, AB tarafından tek taraflı olarak Katma Protokolü yürürlükten kaldıramaz. Ayrıca Katma Protokol, AB Hukuku açısından birinci derece (öncelikli) hukuk normu olarak değerlendirilmekte. Yukarıda anılan Vize Yönergesi ise sadece ikinci derece hukuk normu niteliğinde! ATAD`ın 10.09.1996 tarihli ve C-16/94 sayılı kararına göre birinci derece hukuk kuralı ikinci derece hukuk kuralının üstündedir ve hangisinin daha önce yürürlüğe girmiş olmasına bakılmaksızın, onunla çatıştığında onun yerine geçer. Yani birinci derece hukuki düzenlemeler ile ikinci derece hukuki düzenlemeler birbirine aykırı olduğunda, birinci derece hukuk kuralları uygulanır.
VÄ°ZESÄ°Z AVRUPA'YA Ä°LÄ°ÅžKÄ°N
?SOYSAL KARARI?
Avrupa Adalet Divanı, iş için Avrupa'ya gidecek Türklerden vize istenemeyeceğine hükmetmişti. Mahkeme, TIR şoförü Mehmet Soysal'ın 2007 yılında Berlin Eyalet Mahkemesine başvurarak vize uygulamasının iptalini istemesiyle ilgili olarak Alman yargısına gönderdiği kararda, Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında imzalanan "23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokolün 41'inci maddesi, yürürlüğe girdiği tarihte vize yükümlülüğü olmadığı için, Türkiye'de kurulu şirketlerde çalışan Türk vatandaşlarına hizmet sunumu için AB üyesi ülkelere girişlerinde vize şartı getirilemeyeceği şeklinde yorumlanmalıdır" görüşünü benimsemişti. Berlin mahkemesi, Avrupa Adalet Divanından, Katma Protokolün 41'inci maddesinin, uluslararası bir şirkette TIR sürücüsü olarak çalışan Türk vatandaşlarından Alman makamlarının Schengen vizesi talep edilmesiyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda görüş istemişti. Alman yargısı, ayrıca Lüksemburg'daki AB mahkemesinden, bu ilk soruda "vize şartı aranmaz" görüşünü benimsemesi halinde, bunun Türk vatandaşlarının Almanya'ya girişlerinde vize muafiyeti anlamına gelip gelmeyeceğini açıklığa kavuşturmasını talep etmişti.
TIR şoförü Mehmet Soysal?ın Berlin Eyalet Mahkemesi?nde açtığı ?vizesiz Avrupa? davasını kazanmasının ardından Avrupa ülkeleriyle ikili vize anlaşmalarını raftan indiren TBMM Dış İlişkiler Başkanlığı, AB Katma Protokolü doğrultusunda Belçika, Lüksemburg, Fransa ve İspanya?ya da vizesiz seyahat hakkının bulunduğunu belirledi. 19 Şubat 2009 tarihinde ATAD, C-228/06 tarihli Sosyal ve Savatlı-Kararında Alman Hükümetinin ve Alman Makamlarının ileri sürdüğü son gerekçeyi de ellerinden aldı! ATAD bu kararında, sadece Türkiye`de kurulu işletmelerde çalışanlardan, hizmet sunmak için AB`ye girişlerinde vize talep edilemeyeceğine hükmetmekle kalmadı. Aynı zamanda Türk vatandaşları için yukarıda anılan AB`nin Vize Yönergesinin de geçerli olmadığını, onun yerine Katma Protokol` ün 41. maddesine göre her AB ülkesinde bu Protokol`ün yürürlüğe girdiği tarihindeki vize kanunlarının öngörmüş olduğu kuralların geçerli olduğunu açıkça belirledi! Almanya açısından bu karar şu anlama gelmekte:
Katma Protokol 01.01.1973 tarihinde Almanya bakımından yürürlüğe girdi. Almanya`da o tarihte geçerli olan Yabancılar Hukukundaki vize durumunu yukarıda açıkladım. Özetle, şu amaçlarla Almanya`ya gelmek isteyen Türk vatandaşlarından vize istenemeyecek:
Üç ayı geçmeme şartıyla ve sadece turistik amaç ile Almanya`ya gelmek isteyen her Türk vatandaşı, iki ayı geçmeme şartıyla, yurtdışındaki bir işveren için Almanya`da geçici hizmet veren bir Türk işçisi veya ikametgahı Türkiye`de kalmak ve iki ayı geçmeme şartıyla Almanya`da sanat, bilim ya da sporla ilgili olan toplantılarda ya da konserlerde faaliyet göstermek için gelen Türk bilim adamı, sanatçısı, sporcusu ve bir müjde daha: Berlin İdare Mahkemesi, 25.02.2009 tarihinde verdiği bir tedbir kararında, kural olarak turistlerin vizesiz Almanya`ya gelebileceğini kabul etti. Ancak mahkeme, somut olayda kanımca doğru olmayan turistik ve ziyaret amaçları arasında bir ayırım yapıyor: Mahkemeye göre akrabalarını ziyaret etmek için gelen Türk vatandaşı ne kadar da Almanya`da hizmet alırsa vizeye ihtiyacı vardır; yani sadece veya ağırlıklı olarak turistik amaçlı Almanya`ya giriş yapmak isteseydi bu vatandaş, mahkeme davayı kabul edecekti!
Şunu da belirtelim ki, Türk Vatandaşları için vize uygulamalarına ilk olarak Federal Almanya başlamıştır. Diğer AB ülkeleri de bu uygulamayı kısa süre içinde izlediler. Bu yüzden diğer AB ülkelerindeki vizeyle ilgili hukuki durumu açıklığa kavuşturmak için, o devletteki Katma Protokol`ün yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olan vize konusundaki yabancılar hukukunu incelemek gerekmekte.
Geçmiş tecrübeler de göstermektedir ki, Türk vatandaşlarının hakkını Alman makamları kendileri isteyerek vermemekte. Bize AB Hukuku ile ilgili haklar Almanya`da hakkımızı aradığımız zaman - bazen Avrupa Birliği Adalet Divanı aracılığı ile de olsa - mahkemeler tarafından verilmekte. Bu nedenle mutlaka bu konuda da davalar açmak, haklarımızı aramak zorunda kalacağız. Avrupa Birliği Adalet Divanı?nın yukarıda adı geçen kararına dayanarak açılacak davaların, yukarıda çizdiğim çerçevede kazanılacağından şüphe yok. Türk vatandaşları için `vizesiz seyahat özgürlüğü` çok büyük önem taşıdığından, bu konuda cesaretli ve kararlı adımlar atılmalı!
HER TÃœRK'TEN 100 EURO VÄ°ZE MASRAFI ALINIYOR
HARÇ MI, HARAÇ MI?
Her yıl Avrupa ülkelerine gitmek için vize almak isteyen 5 milyon Türk'ün kişi başına 100 Euro ödediği göz önüne alındığında haksız uygulamanın ekonomik boyutu ortaya çıkıyor.
Türkiye'de işadamları, çalışanlar, bilim insanları, araştırmacılar, medya mensupları ve sanatçılar AB tarafından yıllardır mağdur ediliyor... Türk işadamlarının malları serbestçe AB üyesi ülkelerin piyasalarına girerken, kendileri veya çalışanları, iş amacıyla seyahat edemiyor. Haksız rekabete de yol açan vize uygulaması Türk işadamlarının elini oldukça zayıflatıyor. Vize almak için zaman alıcı çok sayıda formalitenin tamamlaması ve sonrasında ciddi bir masrafla karşılaşılıyor. Bütün bu formaliteler tamamlansa bile vizenin alınıp alınmayacağını garantilemiyor. Vizenin zamanında düzenleneceği konusu bunlara rağmen şüpheli olabiliyor. Turizmciler, nakliye şirketleri ve sürücüler de, haksız vize uygulamasının mağdurları arasında. Türk girişimcileri ve onların profesyonel çalışanları için, adeta bir tarife dışı engel söz konusu. Diğer taraftan, Türkiye, AB?nin çeşitli programlarına, katkı payı ödeyerek katılım sağlamakta. Bu çerçevede de araştırmacılar vize alma konusunda sıkıntılar yaşıyor. Maalesef bu nedenle programlardan yeterince istifade edilememekte. Bütün bu sorunların dışında kişi başına ödenen yaklaşık 100 Euro'luk vize masrafları da işin çabası oluyor. Her yıl yaklaşık 5 milyon Türk vatandaşının AB ve Shengen vizesi için müracaat ettiği ve vize reddinde bu paraların geri ödenmediği göz önüne alındığında ekonomik açıdan Türklerin uğradığı zarar ortaya çıkıyor. 30 yıldır Tük vatandaşlarından alınan vize ücretleri yasal değil ve geri iade edilmeli. Her yıl yaklaşık 5 Milyon Türk vatandaşı AB ve Shengen vizesi için müracaat ediyor. Vize reddinde paralar geri ödenmiyor. Vize verilmesinde alınan paralar yasal değil... Vize masrafları olarak alınan ve yasal olmayan bu paraların mahkeme kararıyla tekrar iade edilmesi gerekiyor.
BERLİN İDARİ MAHKEMESİ'NDEN ÇIKAN ÇARPICI KARARLAR
Almanya?da Berlin İdari Mahkemesi, nakliye şoförleri gibi yalnız aktif hizmet sunanların değil ?pasif hizmet? alacakların da vizesiz seyahat edebileceğine karar verdi. Bu karar bir anlamda Türk turistlere de vize muafiyeti getiriyor.
Berlin İdari Mahkemesi 25 Şubat 2009 tarihli hükmünde, Avrupa Adalet Divanı?nın (ABAD) Türk vatandaşlarının vizesiz seyahat etmeleriyle ilgili kararının "pasif hizmet" almak isteyen Türk vatandaşları için de geçerli olacağı kanaatine varmıştı. Alman mahkemesinin "pasif hizmet" alanını tanımlamaması nedeniyle, Türk turistlerin Almanya?ya vizesiz seyahat edip edemeyecekleri konusunda herhangi resmi hüküm yok. Ancak karara ilişkin açıklama yapan Sol Parti Federal meclis milletvekili Sevim Dağdelen, mahkemenin kararı doğrultusunda turist olarak seyahat etmek istediklerini kanıtlayanların vizeden muaf olmaları gerektiğini söylüyor.
Regensburg İdare Mahkeme yargıcı Dr. Cornelia Mielitz da İçişleri Bakanı Peter Altmaier?in "Seyahat amaçlı gelen vize almak zorunda" açıklamasının tersine Türk turistlerden vize istenemeyeceğini belirtiyor. Mielitz, aile birleşiminde istenen Almanca şartının da geçerli olmayacağını vurguluyor. Alman yargıç, Alman temsilciliklerin Türklerden turist vizesi istemesi durumunda yasaları ihlal edecekleri uyarısında bulunarak, vize talep eden dış temsilciliklerin Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki I ZPAss EWG-TR anlaşmasının 41?inci maddesine aykırı hareket etmiş olacaklarını söylüyor.
'Vizesiz seyahat reddedilirse dava açılsın?
Hukukçu uzmanlar: 'Berlin İdare Mahkemesi, hizmetin pasif dolaşımının (hizmetten yararlanma özgürlüğü) vizeden muaf olduğunu onaylıyor. Bu durum, aslında 2000 yılından bu yana Avrupa Adalet Divanı kararıyla sabittir. Sadece Almanya?nın ve Türkiye?nin bu kararları doğru yorumlamak istememeleri veya yorumlayamamaları nedeniyle vatandaşlar bugüne kadar mağdur olmuşlardır. Türk vatandaşlar şimdi, turist vizesi almadan Almanya?ya turistik amaçla gidebilir, Alman konsolosluklarına bu onaylatabilirler. Bu talep reddedilirse, dava açsınlar" şeklinde tavsiyede bulunuyor.
AVRUPA TOPLULUKLARI
ADALET DÄ°VANI'NIN KARARLARI
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) içinde oluşturulmuş olan Bidayet Mahkemesi kuruluşundan (1989) itibaren ilk defa 30 Mart 2006 tarihinde AB ile gerçekleştirilen gümrük birliği dolayısıyla zarar ettiğini savunan Türk firmasının (Yedaş) açmış olduğu davayı karara bağladı. (T-367/03) Bu Karar?ın 37. maddesinde de belirtilmiş olduğu gibi Ankara Anlaşması ile protokollerin uluslararası anlaşma niteliğinde olduğu şöyle kabul edildi: ATAD, Topluluğun üçüncü bir ülke (Türkiye) ile imzaladığı anlaşma hükmünün anlaşmanın içerik ve konusu değerlendirildiğinde açık ve kesin bir yükümlülük içeriyorsa geçerli olduğunu kabul etti.
Son olarak ATAD 20 Eylül 2007 tarih ve C-16/85 sayılı Tüm ve Darı Kararı ile, 12 Eylül 1963 tarihli Ankara ve 23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokol?ün imza tarihindeki hükümleri kapsamında Türk vatandaşlarının oturma izni başvurularının değerlendirileceği hükmünü verdi. Bu Karar ile Divan, mevcut anlaşma hükümlerinin ağırlaştırılamayacağını (standstill kuralı) karara bağlayarak, Ankara Anlaşması?nda yer alan üyelik hedefini dolaylı da olsa onayladı.
Gerek Yedaş, gerekse Tüm ve Darı Kararları?nda ATAD, Ankara Anlaşması ve Katma Protokol?ün uluslararası anlaşma niteliğinde olduğunu ve tarafları bağladığını açık bir şekilde belirledi. Ankara Anlaşması Türkiye?yi tam üyeliğe götüren bir ortaklık anlaşmasıdır. Ankara Anlaşması?nın 28.maddesi bu konuda açıktır. Hedef, tam üyeliktir. Anlaşma, üyelik için bir önşart da içermemekte. Yunanistan?ın tam üyelik başvurusu üzerine hazırlanan Komisyon Görüşü ile ilgili belgede de, Türkiye ile Topluluk arasındaki ilişkinin nihai amacının tam üyelik olduğu belirtilmiştir. Bu durumda Türkiye, hukuken AB üyesi olma hakkına sahip. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel?in savundukları ?imtiyazlı ortaklık? gibi bir ilişki modeli Ankara Anlaşması?nın hem ruhuna ve hem de lafzına aykırıdır. ?Katılım müzakereleri? yerine Lizbon Zirvesi?nde kabul edilen ?hükümetlerarası müzakereler? ifadesi, Türkiye?nin doğru yoldan ayrılmasını sağlayamayacaktır. Avrupa Birliği?nde Türkiye?nin üyeliğine yapay engel çıkarmaya yönelik tüm girişimler, Ankara Anlaşması yürürlükte kaldığı sürece hukuken hükümsüzdür.
TÃœRKÄ°YE-AB ARASINDA UZUN Ä°NCE BÄ°R YOL
1959 yılında başlayan Türkiye-AB ilişkileri, 1987 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ?uzun ince bir yol? olarak tanımlandı ve bugünkü hükümete kadar geldi.
1959 Türkiye, AET'ye ortaklık için başvurdu. AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina'nın ortaklık başvurularını kabul etti. Avrupa Toplulukları Komisyonu ile Türkiye arasındaki ilk hazırlık görüşmesi yapıldı. 1963 Türkiye ile AET'yi gümrük birliğine götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalandı. I. Mali Protokol imzalandı. 1964 Türkiye-AET Ankara Anlaşması yürürlüğe girdi. Birinci Ortaklık Konseyi toplantısı yapıldı. 1966 Birinci Türkiye-AET Karma Parlamento Komisyonu, Brüksel'de toplandı. 1968 Katma protokol görüşmeleri başladı. 1970 İlk Gümrük İşbirliği Komitesi toplantısı yapıldı. Ortaklık Konseyi'nde katma protokol metni kabul edildi. 1971 Katma protokol, TBMM'de 69'a karşı 149 oyla kabul edildi. Senato, katma protokolü kabul etti. Katma protokolün ticari hükümleri "geçici anlaşma" ile yürürlüğe konuldu. 1972 Ortaklık Anlaşması'nın topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye-AET müzakereleri başladı. Ortaklık Konseyi, 1.9.1972 tarihinde sona erecek olan "geçici anlaşma" süresini yıl sonuna kadar uzattı. 1973 Katma protokol yürürlüğe girdi. Birinci gümrük indirimi ve konsolide liberasyon listesi uyumu yapıldı. Türkiye-AET genişleme görüşmeleri mutabakat ile sonuçlandı. I. Genişleme Anlaşması (Tamamlayıcı Protokol) Ankara'da imzalandı. 1974 Tamamlayıcı Protokol ile ilgili geçici anlaşma yürürlüğe kondu. 1976 Türkiye, katma protokolden kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirerek, ikinci gümrük indirimi ve konsolide liberasyon listesi uyumunu gerçekleştirdi. 1977 III. Mali Protokol, Brüksel'de imzalandı. Topluluk tarafından Türkiye'ye tanınan yeni tarım tavizleri yürürlüğe kondu. 1978 Türkiye, Dördüncü Beş Yıllık Plan süresince yükümlülüklerinin dondurulması ve aynı dönem için yaklaşık 8 milyar dolarlık yardım yapılması talebinde bulundu. III. Mali Protokol'ün onay işlemleri tamamlandı. 1980 Ortaklık Konseyi tarım ürünlerinin tamamına yakın bir kısmında Türkiye'ye uygulanan gümrük vergilerinin 1987 yılına kadar sıfıra indirilmesini kararlaştırdı. 1982 Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı aldı. 1986 Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplandı. Böylece, 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başladı. 1987 Türkiye, AT'ye, Roma Antlaşması'nın 237'nci, AKÇT Antlaşması'nın 98'inci ve DURATOM Antlaşması'nın 205'inci maddelerine istinaden tam üye olmak üzere müracaat etti. Türkiye'nin tam üyelik talebi Topluluk Bakanlar Konseyi tarafından incelenmek üzere komisyona havale edildi. 1988 Türkiye-AET arasındaki ticari ve iktisadi sorunların ele alınması amacıyla oluşturulan Ad-Hoc Komite, birinci toplantısını gerçekleştirdi. Ad-Hoc Komite ikinci kez toplandı ve Türkiye, 1978 yılında askıya aldığı yükümlülüklerini yerine getirmek üzere, hızlandırılmış bir takvimi topluluğa verdi ve bu takvime işlerlik kazandırdı. 1989 AT Komisyonu, Türkiye'nin tam üyelik başvurusu konusundaki "Görüş"ünde, topluluğun kendi iç pazarını tamamlayabilme sürecinden önce (1992) yeni bir üyeyi kabul edemeyeceği ve Türkiye'nin katılmadan önce, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesine ihtiyaç duyulduğu hususlarına yer verdi. 1990 Topluluklar Komisyonu, Türkiye ile her alanda işbirliğinin başlatılması ve hızlandırılması konusundaki önlemleri içeren bir "işbirliği paketi"ni hazırlayarak, konseyin oluruna sundu. 1991 Ortaklık Konseyi, 1986 yılından sonra ilk kez toplandı. 1992 Türkiye-AT arasında bir teknik işbirliği programı imzalandı. Türkiye-AT Ortaklık Konseyi'nin 33'üncü dönem toplantısı yapıldı. Türkiye-AT ilişkilerinin yürütülmesinde ortaya çıkan ticaret ve gümrüklerle ilgili teknik sorunların çözümü için kurulmuş olan ve 12 Kasım 1982'den beri toplanamayan Gümrük İşbirliği Komitesi, 10'uncu dönem toplantısını gerçekleştirdi. 1993- 9 Kasım 1992 tarihli Ortaklık Konseyi'nde, Ortaklık Komitesi gözetimi altında çalışması kararlaştırılan teknik komitelerden Gümrük Birliği Alt Komitesi toplantısı, Brüksel'de yapıldı. Ortaklık Konseyi'nin 34'üncü dönem toplantısı yapıldı. 1994 Ortaklık Konseyi'nin 35'inci dönem toplantısı yapıldı. 1995- Türkiye ile AB arasında gümrük birliğinin gerçekleştirilmesi ile ilgili ve gümrük birliği döneminde uygulanacak usul, esas ve süreleri belirleyen 1/95 ve 2/95 sayılı kararlar, Ortaklık Konseyi'nin 36'ncı dönem toplantısında kabul edildi. 1996- Türkiye, AB ile entegrasyonunda 22 yıl süren "geçiş dönemi"ni 31 Aralık 1995 tarihinde tamamlayarak, 1.1.1996 tarihi itibariyle, tam üyelik sürecinde "son dönem"e, sanayi ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde sağlanan gümrük birliği ile girmiştir. Gümrük Birliği Ortak Komitesi 1'inci dönem toplantısı yapıldı. Türkiye-AB AKÇT Anlaşması, Brüksel'de imzalandı. Türkiye-AB AKÇT Anlaşması, TCRG'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 1997- Ortaklık Komitesi, 106'ncı dönem toplantısı yapıldı. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, 40'ıncı dönem toplantısı yapıldı. Ortaklık Komitesi, 107'nci dönem toplantısı yapıldı. Ortaklık Konseyi'nin 38'inci dönem toplantısı yapıldı. Gümrük İşbirliği Komitesi'nin, 19'uncu dönem toplantısı yapıldı. Avrupa Birliği'nin Lüksemburg'da gerçekleştirdiği devlet ve hükümet başkanları zirvesi sonucunda Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovenya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Estonya ve Kıbrıs Rum Yönetimi tam üyelik için aday ülkeler olarak belirlenmiştir. Türkiye ise aday ülkeler arasında zikredilmemiş, tam üyeliğe ehil olduğu teyit edildi. 1998 Türkiye ile AB arasında karşılıklı tarım tavizlerine ilişkin 1/98 sayılı Ortaklık Konseyi kararı yürürlüğe girdi. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 41'inci dönem toplantısı yapıldı. Gümrük Birliği Ortak Komitesi 7'nci dönem toplantısı yapıldı. Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik olarak AB Komisyonu tarafından hazırlanan "European Strategy for Turkey" başlıklı belge açıklandı. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, 42'nci dönem toplantısı yapıldı. 1999 Avrupa Birliği'nde tek para (Euro) uygulamasına geçildi. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, 44'üncü dönem toplantısı yapıldı. Türkiye-AKÇT Ortak Komitesi'nin çalışma usullerinin kabul edildiği ilk toplantısı yapıldı. 2000 Türkiye-AB Gümrük Birliği Ortak Komitesi, 8'inci dönem toplantısı yapıldı. 2000'li yılların ardından iktidara gelen AK Parti, başta AB'yi en büyük proje olarak ortaya koyarak bu konuda ısrarcı olacağına dair mesajlar verdi. Ancak aradan geçen yıllar ve AB'nin ortaya koyduğu iki yüzlü politikalar AK Parti'nin AB iştahını azalttı. Tam üyeliğin çok da kolay olmayacağını farkeden Başbakan Tayyip Erdoğan, 2009'lu yıllara gelindiğinde "gerekirse Kopenhag Kriterlerine, Ankara Kriterleri der, yolumuza devam ederiz" diyerek gerçekleştirilen reformların AB'ye tam üyelik için yeterli olamayacağını itiraf ederek Türk kamu oyununa açık mesaj verdi.
Henüz yorum yapılmamış.