Sosyal Medya

Yasakçı Rektörler Suç İşliyor

Hayati Yazıcı, kabinenin hukuk kökenli isimlerinden. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sırdaşı. Siyasi yasaklı olduğu dönemde avukatlığını yaptı. Erdoğan, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra parti teşkilatını ona emanet etti.



22 Temmuz'dan sonra da kritik bir alan olan Gümrükler'i bağladı. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Yazıcı'nın ismi, son günlerde sert tartışmalara yol açan Vakıflar Kanunu'yla gündemde. Kanunun Meclis sürecini yöneten Yazıcı, eleştirileri haksız buluyor. Yazıcı, 411 milletvekilinin desteğiyle gerçekleştirilen anayasa değişikliğine rağmen başörtülü öğrencileri üniversitelere almayan rektörlere de tepkili. Rektörlerin Türk Ceza Kanunu'na göre suç işlediği kanaatinde. Anayasa'da yapılan değişikliğin gerekli yasal zemini sağladığını vurguluyor. Yazıcı, "Anayasa'daki değişikliğe uymayan rektörler, eğitim ve öğrenim hakkını ihlal etmeye ilişkin ceza kanunundaki suçu işliyorlar. Başı kapalı olarak fakülteye giden öğrenci içeri alınmıyorsa, eğitim öğrenim hakkından yoksun bırakılıyor demektir. Bu da ceza kanununda suç olarak tarif edilmiş bir eylemdir." diyor. Rektörleri 'kraldan çok kralcı davranmak'la suçlayan Yazıcı, 'o alanda en son sözü biz söyleriz' tarzındaki yaklaşımın şık olmadığını belirtiyor. "Düzenleme yapıldıktan sonra herkesin buna saygı göstermesi beklenirdi." diyor. Halka tepeden bakanların, toplum mühendisliğine soyunanların ve ulusalcıların birlikte hareket etmesini anlamlı buluyor. Vakıflar, gümrükler ve sosyal yardımlaşmadan sorumlu Devlet Bakanı Yazıcı, Zaman'ın gündemdeki konularla ilgili sorularını cevapladı. Vakıflar Kanunu yasalaştı ama muhalefet sert tepki gösterdi. Kanuna niye ihtiyaç duyuldu? Kanun, 'cemaat vakıflarına mallarının iade edilmesini sağlayan bir düzenleme' gibi takdim ediliyor. Halbuki kanun, iki kısımdan oluşuyor. Birincisi, vakıfların kuruluşunu, faaliyetlerini, mal edinmelerini, yardım alabilmelerini ve yardım yapabilmelerini düzenliyor. İkincisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü kadrolarının yapılandırılmasını içeriyor. Kanun, vakıf kurmayı kolaylaştırıyor. Adamın malı var, bunu hayra tahsis etmek istiyor. 'Hayır vakıf kuramazsın.' Böyle şey olamaz, bunu kaldırdık. Vakıfların gayrimenkul edinmelerinin önünü açtık. Aldıkları taşınmazları satabilecekler. Uluslararası faaliyette bulunabilecekler. Tüm işlemler banka kanalıyla yapılacak. Vakıfların kiralama süresi 29 yıldan 49 yıla çıkarıldı. Vakıf eserlerinin restoresi ve onarımı için yapılan harcamalara vergi istisnası getirildi. Eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz? Korkmamak lazım. Ortodoks, Katolik... Hepsi bu ülkenin vatandaşı. Onlara ait bir vakfa bağışlamışsa vasiyet etmişse vermeyecek miyiz? Mütekabiliyet diyenlere de şunu söylüyorum: Vakıf bizim kültürümüzün ürünü. 1048'den bu yana vakıf var. Biz Yunanistan'ı, Almanya'yı referans almayacağız. Herkesin bizi referans alması lazım. 'İstanbul elimizden gidecek' gibi bir hava oluşturuluyor. Halbuki bu kapsama giren taşınmaz sınırlı. Bir maddeye göre 18, bir başka madde kapsamında da vakıfların uhdesinde 28, Hazine'nin kapsamında 119 taşınmaz var. Kararı Vakıflar Meclisi verecek ve yargı yolu da açık. Ama o kadar çok yaygara kopartılıyor ki; 'Fener Rum Patrikhanesi ekümenikliği ilan edecek, Ruhban Okulu açılacak, Ayasofya'yı verecekler...' Kanunun bunlarla hiç alakası yok. Ruhban okulu zaten onlara ait. Fener Rum Patrikhanesi'nin tüzel kişiliği yok. Ayasofya'nın tapusu da bizde. 'Vatana ihanet ediyor' diyenler bile çıktı. Biz devletin farklı organlarının da görüşünü aldık. Türkçe zengin bir lisan. İhanet gibi sözcükler dışında eleştiri haklarını kullanacakları cümleler var. İhanet sözünü kullanıyorsanız ya kasıtlısınız ya da cahilsiniz demektir. Kimisi maksatlı yapıyor; siyaseten bizi zayıflatmak istiyor. Son yıllarda önemli bir sorun haline gelen ulusalcı kesim de bunu kullanıyor. Kara harekâtı ile birlikte gümrükler hareketlendi Gümrükler hep olumsuz olaylarla anıldı. Bu imajı silmek için neler yapıyorsunuz? Gümrüklerin, yasalara uygun ticaret yapanlar için rahatça geçilebilen yerler olması yazım. 'Hiçbir şeye takılmadan kolayca geçebilmeliyim.' demeli. Kaçakçılar içinse en zor yer olmalı. 'Ben buradan geçemem' diye düşünmeli. Gümrükler yurtdışından gelenlerin ilk muhatap oldukları yer. Beşeri ilişkiler ve hizmet çok önemli. Otomasyonu yaygın hale getirmeye çalışıyoruz. Kontrolü sıkılaştırdığınızda altyapı ve beşeri unsurların azlığı dolayısıyla kuyruklar uzuyor. Gevşetin dediğinizde kaçak girme ihtimali var. Kara harekâtı gümrükleri nasıl etkiledi? Biraz daha yoğunlaşma oldu. Araç ve insan geçişinde Habur'da artış oldu. Ücretsiz kömür dağıtımı hep eleştirildi. Sosyal yardımlaşma politikanız nedir? Anayasa'da yer alan devletin sosyal fonksiyonunun hep lafı edilmiş. Türk halkı ilk defa devletin sosyal yönünü hükümetimizle gördü. Bizden önce Sosyal Yardımlaşmayla ilgili fonun yüzde 50'si hortumlarla boşaltılan alanlara kullanılıyordu. Şimdi yılda 1,5 milyar YTL'lik kaynağın tümü vatandaşlara aktarılıyor. Kaynağın yüzde 22'si yoksul vatandaşların iş kurma projelerine harcanıyor. 'Seçim için iaşe dağıtıyor' diyorlar. Biz bu işi 365 gün yapıyoruz. Sadece seçim zamanı halkı gördükleri için öyle zannediyorlar. Başörtüsüyle ilgili Anayasa'da düzenleme de yapıldı ama sıkıntı aşılmış gözükmüyor! Türkiye'de bir hoşgörüsüzlük var. Başörtüsü konusunda söylenenler bunun göstergesi. Eğitim hakkı, inanç özgürlüğü ve insan hakları bağlamında görülmesi gereken bir sorun var ortada. Sorun olduğunu bilenler, çözüm için çaba gösteriyor. Çözüm şekline karşı olanlar da bunun bir sorun olduğunu inkar edemiyor. Onlar sadece çözüme karşı olduklarını söylüyor. Anayasa değişikliğinin yok sayılmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu düzenleme yapıldıktan sonra herkesin buna saygı göstermesi beklenirdi. Ama görüyorum ki proje üretemeyenler, halkın sorunlarına çözüm getiremeyenler, halka tepeden bakanlar, merkezden her şeyi şekillendirmeye çalışanlar, toplum mühendisliğine soyunanlar, ulusalcılar aynı paralelde yürüyor. Çözüme karşı çıkıyorlar. Bu düzenlemelerin Cumhuriyet'in temel nitelikleri, devletin laik yapısıyla hiçbir alakası yok. Üniversitelerarası Kurul, 28 Şubat'ta YÖK Başkanı'nın istifasını istedi. Üniversite rektörleri, 'kraldan çok kralcı.' Onların görevleri belli. Kanunlarda yazılı; eğitim standardını yükseltmek, üniversitelerin kalitesini artırmak... Elbette ki görüş ve önerilerini söyleyebilirler. Ama dikte edercesine, 'o alanda en son sözü biz söyleriz, biz ne dersek o olur' tarzındaki yaklaşımları hem doğru hem şık değil. Bazı rektörler Anayasa'daki son durumu tatbik etmemekte ısrarcı... Aslında kanunen bir engel yoktu. Sadece fiili bir durum vardı. Üniversitelere, Anayasa'da değişiklik yapmak suretiyle bir hukuki zemin oluşturduk. Buna uyan var, uymayan var. Uymayanlar eğitim ve öğrenim hakkını ihlal etmeye ilişkin ceza kanunundaki suçu işliyor. Başörtülü öğrenci içeri alınmıyorsa, eğitim hakkından yoksun bırakılıyor demektir. Bu da ceza kanununda suç olarak tarif edilmiş bir eylemdir. Ayasofya'nın tapusu bizde Bakan Yazıcı, Vakıflar Kanunu'yla ilgili yapılan spekülasyondan rahatsız. 'Fener Rum Patrikhanesi ekümenikliği ilan edecek, Ayasofya verilecek' gibi iddiaların ulusalcıların oyunu olduğu görüşünde. Bu söylentilerin doğru olmadığını belirten bakan, Ebul Fetih Sultan Mehmet Vakfı'na kayıtlı olan Ayasofya'nın tapusunu gösteriyor. Sigarayı bırakınca ağzımın tadı geldi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı eski tiryakilerden. Sigara karşıtlığıyla bilinen Başbakan Tayyip Erdoğan, ona herhangi bir telkinde bulunmamış. Ama yakın çalışma ekibi içinde yer aldığı için sigarayı bırakmayı gerekli görmüş. 4 yıldır içmiyor. "Sigarayı bıraktım, ağzımın tadı yerine geldi." diyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.