Sosyal Medya

GÃœNCEL

Abdullah Gül: Açıklanan paketi önemsiyorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 24.Dönem 4. yasama yılının açılışı gerçekleştiriliyor.



 

 Uzun bir tatilin ardından genel kuruldaki ilk mesaisine baÅŸlayan milletvekilleri, masalarında karanfillerle karşılandı. CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül genel kurulda vekillere hitap ediyor. 24. Dönem 4. yasama yılının açılışı dolayısıyla ilk tören, saat 14.00'te TBMM Atatürk Anıtı'nda yapıldı. Anıta çelenk konulmasının ardından Ä°stiklal Marşı okundu. TBMM Genel Kurulu ise saat 15.00'da toplandı.

Genel kurula gelen vekiller masalarına bırakılan karanfillerle karşılaÅŸtı. Uzun bir tatilin ardından vekiller birbirleri ile uzun süre sohbet etti. BaÅŸbakan ErdoÄŸan da genel kuruldaki yerini aldı. CHP Genel BaÅŸkanı Kemal KılıçdaroÄŸlu partilileri tarafından alkışlarla karşılandı. KılıçdaroÄŸlu yerini almadan önce MHP Genel BaÅŸkanı Devlet Bahçeli ile tokalaÅŸtı. Daha sonra genel kurula TBMM BaÅŸkanı Cemil Çiçek geldi. Çiçek'in gelmesiyle birlikte genel kurul ilk mesaisine baÅŸladı. Çiçek genel kurulda yaptığı açılış konuÅŸmasında geçen yıl yapılan faaliyetlerden söz etti.

CumhurbaÅŸkanı Gül, TBMM'de

CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül, yeni yasama yılının açılışı dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel kuruluna geldi.

Genel kurulun ilk toplantısına CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül, TBMM BaÅŸkanı Cemil Çiçek, BaÅŸbakan Recep Tayyip ErdoÄŸan, bakanlar, Genelkurmay BaÅŸkanı Necdet Özel, CHP Genel BaÅŸkanı Kemal KılıçdaroÄŸlu, MHP Genel BaÅŸkanı Devlet Bahçeli, BDP EÅŸ BaÅŸkanı Gültan Kışanak, milletvekilleri, büyükelçiler katıldı.

Genel kuruldaki ilk konuÅŸmayı TBMM BaÅŸkanı Cemil Çiçek yaptı. Askerler konuÅŸmayı kendilerine ayrılan locadan dinledi. Çiçek'in konuÅŸmasının ardından CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül salona geldi.

CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül Genel kurulda konuÅŸtu

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 24. Dönem 4. Yasama Yılı’nın açılışında, siz DeÄŸerli Milletvekillerine hitap etmekten büyük memnuniyet duyuyor, hepinizi en samimi duygularımla selamlıyorum.

Her yasama yılı baÅŸlangıcında bu kürsüden ülkemizi yakından ilgilendiren geliÅŸmeler hakkında görüÅŸlerimi sizlerle paylaşıyorum.

Altı yıl önce ben de milletvekili olarak ÅŸimdi sizin oturduÄŸunuz sıralarda oturuyordum. Beni CumhurbaÅŸkanı olarak seçen, üyesi bulunduÄŸunuz Yüce Meclis’tir.

Kurtuluşumuzun, kuruluşumuzun ve demokrasimizin ocağı olan bu Meclis, istiklal ve istikbalimizin de nihai teminatıdır.

Görev yaptığım altı yıl boyunca Yüce Meclis’in seçtiÄŸi 11. CumhurbaÅŸkanı olmanın ÅŸeref ve gururunu hep taşıdım. Bir yandan, anayasal sorumluluklarımı yerine getirirken, diÄŸer yandan, egemenliÄŸin gerçek temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarını yakından izledim.

Demokrasimizin kendi dinamikleri içinde yaÅŸaması ve ilerlemesi için yoÄŸun mesai harcayan DeÄŸerli Siyasi Partilerimize ve tüm Milletvekillerimize bu vesileyle teÅŸekkür ederim.

Bu süre zarfında Anayasa’nın bana verdiÄŸi yetki ve sorumlulukları, demokratik teamüller, hukukun üstünlüÄŸü, kamu vicdanı ve milletimizin hassasiyetleri çerçevesinde kullanmak için azami çaba sarfettim.

2007 yılındaki seçilme sürecinde yaÅŸanan demokratik olgunluÄŸa yakışmayan zorlama ve tartışmaları arkamda bırakarak, Türkiye’nin normalleÅŸmesine özen gösterdim.

Millet iradesine gölge düÅŸüren, siyasi hayatımızı zaman zaman tehlikeye sokan örtülü vesayetlerin ortadan kaldırılması için Meclisimizin ve halkımızın ortaya koyduÄŸu kararlılığa destek oldum.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

ÇoÄŸulcu demokrasilerde siyasi partiler, birbiriyle yarışır, mücadele eder, neticede ülke kazanır. Sizin demokratik mücadelenizden de hep Türkiye kazanmıştır, kazanacaktır.

Bu kazancın ne kadar deÄŸerli olduÄŸunu görmek için gözlerimizi sınırlarımızın biraz ötesine çevirmemiz yeterli olacaktır.

Aktif siyasetin içinden gelen, BaÅŸbakanlık ve DışiÅŸleri Bakanlığı yapmış biri olarak seçimlerin belirleyiciliÄŸine, sandığın erdem ve onuruna yürekten inandım.

Demokratik teamüllerin zorlandığı veya ayaklar altına alındığı dönemlerde dahi, halkımızın milli iradesini er ya da geç sandığa ve ülke yönetimine yansıtacağına inancım hiçbir zaman sarsılmadı.

Demokrasinin hoÅŸgörü, tahammül, sabır, azim ve fedakârlık gerektirdiÄŸinin hep bilincinde oldum.

Yine, demokrasinin bir fren ve dengeler sistemi olduğunu daima akılda tuttum.

Katılımcı, çoÄŸulcu ve özgürlükleri geniÅŸleten bir demokrasi anlayışı içinde demokratik reformların gerçekleÅŸtirilmesini her fırsatta savunageldim.

Bu nedenle, temel insan hakları ve demokratik deÄŸerler bakımından etrafımızda yaÅŸanan onca trajediye raÄŸmen, demokrasinin, hukukun üstünlüÄŸünün bölgemizde de er ya da geç hüküm süreceÄŸine olan inancım hiç eksilmedi.

Bu ÅŸartlar altında, yüzlerini ve umutlarını Türkiye’ye çeviren kardeÅŸ halklara yapabileceÄŸimiz en anlamlı katkının, Türk demokrasisini saÄŸlam ve güçlü tutmak olacağı kanaatindeyim.

200 yıllık anayasa ve demokrasi geleneÄŸimizin en önemli unsuru, hâkim güvencesinde yapılan seçimlerdir. Yani, sandıktır.

Önümüzdeki iki yıldan az sürede ülkemiz üç önemli seçimi gerçekleÅŸtirecektir. Halkımızın önüne, tercihlerini hür bir ÅŸekilde yapacağı seçim sandıkları konulacaktır.

Bir demokrasi ÅŸöleni havasında gerçekleÅŸtirileceÄŸinden emin olduÄŸum seçimlerin ortaya çıkaracağı milli iradeye, her zaman olduÄŸu gibi, herkes saygı duyacak, seçimi kazananlar tüm milletimizi temsil edeceklerdir.

Demokrasinin en temel ÅŸartı olan seçim dönemlerinde bazen tanık olunan kutuplaÅŸmanın, siyasi partilerimize de ülkemize de faydası yoktur.

Ülkemizde siyasi tartışmalarla baÅŸlayan kutuplaÅŸma, bazen siyasetin ötesine geçebilmekte, kimliklere, inançlara, hassasiyetlere dokunan bir nitelik kazanabilmektedir.

Böyle bir kutuplaÅŸma elbette milletimizin sosyal insicamını bozma tehlikesi taşır.

Her meseleye, her tartışmaya “siyah-beyaz”, “doÄŸru-yanlış”, “haklı-haksız”, “bizden-onlardan”, “dost-düÅŸman” zaviyesinden bakamayız.

Esasen toplumsal meselelerde, hayata geçirelebilir çözümler, daha çok gri alanlarda, orta yolda ve uzlaşıda bulunabilmektedir. Çünkü insan fıtratı, kalıpları, kampları, önkabulleri, önyargıları ve ötekileÅŸtirilmeyi sevmez. Aslında kutuplaÅŸmadan uzaklaÅŸan ülkeler normalleÅŸir. Yapılan reformlar ancak kutuplaÅŸmanın yaÅŸanmadığı dönemlerde kalıcı olur, kök salar.

Bu nedenle, kutuplaÅŸmalardan kaçınarak, demokrasimizin deÄŸer ve erdemlerine toplum olarak sahip çıkalım. Demokrasiye yönelik tehlikeler konusunda hep birlikte uyanık olalım.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Bir ülkede geliÅŸme, ilerleme, toplumsal huzur, refah ve mutluluk demokrasi çatısı altında mümkün olabilir.

Ancak demokrasi statik bir sistem deÄŸildir; yaÅŸayan, geliÅŸen ve deÄŸiÅŸime ayak uyduran bir yönetim biçimidir.

Son yıllarda demokratik standartlarımızı yükseltmek amacıyla “sessiz devrim” olarak adlandırılabilecek pek çok köklü reform hayata geçirilmiÅŸtir.

Bu sürece, iktidarın olduÄŸu kadar, muhalefetin de katkısı olmuÅŸtur.

DoÄŸu’da da Batı’da da takdirle karşılanan bu reform ruhunu bugün de devam ettirmemizde büyük fayda vardır. Hak ve özgürlüklerin geniÅŸletilmesi, ülkemizin daha kolay ve iyi yönetilir hale getirilebilmesi ancak bu reform ruhuyla mümkün olabilir.

Bu baÄŸlamda, dün Sayın BaÅŸbakan tarafından açıklanan ve ülkemizin önemli sorunlarına çözüm getireceÄŸine inandığım yeni adımları da memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu sürecin devam ettirilmesi gerektiÄŸine de inanıyorum.

Türkiye gibi genç, dinamik ve hızla ÅŸehirleÅŸen bir toplumun demokratik sistem içerisinde dile getirilen ihtiyaçları ve talepleri bitmez, hep süreklilik arzeder.

Bu anlayışla, Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ve ÅŸehir estetiÄŸi kaygılarını sergileyen gençlerin barışçı eylemlerini, demokratik geliÅŸkinliÄŸimizin yeni bir tezahürü olarak gördüm.

Uzun yıllar yargısız infazlarla, iÅŸkenceyle ve vahim insan hakları ihlalleriyle anılmış olan ülkemizin, bu kez, geliÅŸmiÅŸ demokrasilerdekilere benzer kaygı ve taleplerle gündeme gelmesinden çekinilecek bir husus yoktu.

Bu nedenle, gerek ben, gerek Hükümet yetkilileri, “iyi niyetli mesajların alındığını” eylemlerin hemen ardından ifade ettik.

Ne var ki, bazı aşırı gruplar, ÅŸiddet kullanarak ve vandalizm sergileyerek barışçı gösterileri istismar etme teÅŸebbüsünde bulunmuÅŸlardır. Ä°yi niyetle baÅŸlayan bu eylemler zamanla kamu düzenini bozan, yanlış bir niteliÄŸe bürünmüÅŸtür.

Neticede, ülkemizin algısını zedeleyen talihsiz olaylar yaÅŸanmış ve maalesef bu süreçte biri polis altı vatandaşımız hayatını kaybetmiÅŸtir.

Bu eylem ve olaylarda hayatını kaybeden tüm vatandaÅŸlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine baÅŸsaÄŸlığı dilerim.

Bu süreç içerisinde zaman zaman ÅŸahit olduÄŸumuz baÅŸta aşırı güç kullanımı olmak üzere tüm hukuk ihlalleri araÅŸtırılmakta, yargı süreçleri devam etmektedir.

Millet olarak bu olaylardan gerekli dersleri çıkartmalı, yapılacak ayrıntılı sosyolojik çalışmalarla özellikle genç kuÅŸakların hissiyatını anlamak için duyarlılık göstermeliyiz.

Demokrasilerde, farklı düÅŸünceler, itirazlar, ÅŸiddete bulaÅŸmadan, hukuk ve meÅŸruiyet sınırları içinde ifade edilebilir. Böylece, yetkililerin ve kamuoyunun dikkati çekilebilir.

Ne var ki yapılacak bu eylem ve gösterilerin toplum hayatının genel akışını engellememesi ve diÄŸer vatandaÅŸların hak ve özgürlüklerini zedelememesi gerekir.

Åžiddet yoluyla demokratik mesaj ve taleplerin dile getirilmesi de, bu mesajların alınması da sözkonusu olamaz. Toplum düzeninin illegal ÅŸekilde bozulduÄŸu durumlarda ise yetkililer elbette görevlerini yerine getirmek zorundadırlar.

Bu olayları arkamızda bırakarak, artık ileriye doÄŸru bakmalı ve bu tecrübeden demokrasimizin katılımcı ve çoÄŸulcu vasıflarını güçlendirme yolunda yararlanmalıyız.

Unutmayalım ki, farklılıklarımız milli kumaşımızın renk ve desenleridir. Esasen bu renkler ve desenler bir bütün olarak ‘milletimizi’ oluÅŸturmaktadır.

Bu nedenle, tüm kimliklere, inançlara ve hayat tarzlarına saygıyla yaklaÅŸmak ve sorunlarını çözüme kavuÅŸturmak toplumsal barışın vazgeçilmezidir.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Kuvvetler ayrılığı, özgür basın ve etkili muhalefet demokrasinin olmazsa olmazları arasındadır.

Yasama, yürütme ve yargının etkin ve verimli çalışması; ciddi, yapıcı, güçlü bir muhalefetin varlığı; özgür, eleÅŸtiren, tarafsız ve bağımsız bir medya; ülkelerin demokratik geliÅŸimi açısından çok önemlidir. Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış özgürlüklerini kullanma iradesine sahip bir medyanın varlığı, demokrasimize güç katar.

Geçen yıl bu kürsüden de ifade ettiÄŸim gibi, tüm bu konularda ortaya çıkan eksikler veya yanlış uygulamaların düzeltilmesi tüm ülkemizin yararınadır.

Zira, demokratik hak ve özgürlüklerin en geniÅŸ biçimde kullanılmasına imkan saÄŸladığı için geriye gitmiÅŸ, bundan zarar görmüÅŸ dünyada tek bir ülke dahi yoktur.

Bu nedenle, iÅŸleyen demokrasisiyle bölgesinde seçkin bir yere sahip olan ülkemizde, en yüksek demokrasi standartlarını hâkim kılmak temel önceliÄŸimiz haline gelmelidir.

Öte yandan, demokratik kültürün içselleÅŸtirilmediÄŸi bir siyasi ve sosyal düzende, anayasal kurum ve güvenceler ne kadar iyi çalışırsa çalışsın, gerçek anlamda olgun bir demokrasinin varlığından söz edilemez.

Tüm siyasi partilerimizin demokrasi kültürümüzü geliÅŸtirmek için gayret göstermesi ülkemizin geleceÄŸi bakımdan önemlidir.

Demokrasi kültürünün oluÅŸması bakımından en kritik aktörlerden biri de ÅŸüphesiz ki medyadır. Bu bakımdan medyanın da yapıcı bir tavırla bu sorumluluÄŸunun farkında olması önemlidir.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Uzun yılların ihmali ile demokratik noksanlıklarımızın eseri olan Kürt sorununun da yine demokrasi içerisinde çözülebileceÄŸini hep savundum.

Bu doÄŸrultuda yürütülen tüm reform çalışmalarına ya öncülük ettim, ya da bu gayretleri destekledim. Sözkonusu çabaların siyaseten deÄŸil, milletimizin bekası için yapılması gerektiÄŸine daima inandım.

Millet olarak kendi sorunlarımızı büyük bir özgüven içinde çözebileceÄŸimizi her zaman ifade ettim. Halkımızın hak, adalet ve daha geniÅŸ özgürlük yönündeki taleplerinin karşılanmasının ve vicdanlara ters düÅŸen yanlışların giderilmesinin, devletimizin ve hükümetimizin en ÅŸerefli vazifesi olarak gördüm. Bu ÅŸekilde gerçekleÅŸecek çözümlerin onuru ve itibarının da devletimize ve milletimize ait olacağına inandım.

Hâlihazırda, Hükümetimiz, iyi niyetle ve cesaretle çözüm sürecini sürdürmektedir.

Bu gayretlerin sonucunda eriÅŸilen sükûnet ortamı, halkımızın barış, huzur ve refah yönündeki umutlarını arttırmıştır. Anadolu’yu ziyaretlerim sırasında, Türkiye’nin çeÅŸitli bölgelerinde gerçekleÅŸtirdiÄŸim temaslarda halkımızın bu heyecanına bizzat ÅŸahit oldum.

Mevcut sükûnet ortamının kalıcı kılınması ve sürecin bir “kardeÅŸlik barışı”yla taçlandırılabilmesi için gerekli adımlar suhuletle ve kararlılıkla atılmalıdır.

Bu elbette bir pazarlık süreci olamaz. Sorunun özü de, çözümü de demokrasimizin standartlarının daha da yükseltilmesinde yatmaktadır.

Milli birlik ve beraberliÄŸimizi pekiÅŸtirmenin yolu, ülkemizin geleceÄŸine tüm vatandaÅŸlarımızın eÅŸit ve kararlı bir ÅŸekilde inanması ve sahiplenmesinden geçer.

Demokratik sahiplenme ve ilerleme, tehditlerle, ÅŸiddetle saÄŸlanamaz. Türkiye gibi köklü devlet geleneÄŸine sahip bir ülkenin halkı, bu tür tehditler karşısında nasıl davranacağını kuÅŸkusuz bilir.

Bu nedenle, herkesin sorumluluk duygusu içinde hareket ederek iyi niyetli gayretlere katkıda bulunması gerekir.

Yakın bölgemizde yaÅŸanan trajediler, ülkemize, demokrasimize, milli birlik ve bütünlüÄŸümüze sahip çıkmanın ne kadar önemli olduÄŸunu göstermiÅŸtir.

Bölge halklarının umut olarak gördüÄŸü Türkiye, “kendi barışının fırsat ve umudunu” söndürmemelidir.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Geçen yıl bu kürsüden küresel ve bölgesel geliÅŸmelere dair yaptığım deÄŸerlendirmelerde tablonun karamsarlığına vurgu yaptığımı herhalde hatırlayacaksınız.

Maalesef bugün gelinen noktada, çok daha olumsuz, kırılgan ve daha karamsar bir tabloyla karşı karşıyayız.

Suriye’de geçen yıl binlerle ifade ettiÄŸimiz kayıplar, bu yıl yüz bini aÅŸmış; toplu katliamlara yol açan kimyasal silahlar kullanılmış ve Suriye nüfusunun neredeyse yarısı mülteci durumuna düÅŸmüÅŸtür.

Etnik, dini, mezhebi ve ideolojik fay hatları etrafında cereyan eden Suriye’deki iç savaÅŸ, tüm bölge için risk ve tehdit oluÅŸturmaktadır.

Ayrıca, Arap âleminin en önemli ülkesi Mısır’da, baÅŸlangıçta büyük ümitler yeÅŸerten demokrasi deneyimi akamete uÄŸramıştır.

Yine, komÅŸumuz Irak’ta son 10 yıldır devam eden terör ve ÅŸiddet dalgası sadece geçen mübarek Ramazan ayında 1500 kiÅŸinin ölümüne neden olmuÅŸtur.

Tüm bunlara ilave olarak, dünyanın baÅŸka yerlerinde irili ufaklı çatışmalar, terörist eylemler, yoksulluk ve sosyal huzursuzluklar devam etmektedir.

Malumunuz olduÄŸu üzere, geçen hafta BM Genel Kurulu vesilesiyle bulunduÄŸum New York’ta çok sayıda temas gerçekleÅŸtirdim. Sizlere özetini sunduÄŸum vahim durumlar karşısında uluslararası camianın sergilediÄŸi tutum da üzüntü vericidir.

Büyük umutlarla baÅŸladığımız 21. Yüzyılın ilk 13 yılında insanlık bu yüzyıla hiç de yakışmayan trajedilerle karşı karşıyadır.

Yaklaşık yüzyıl önce yasaklanmış kimyasal silahlar kullanılmakta; Orta ÇaÄŸ’da Hıristiyan âleminde yaÅŸanan mezhep çatışmalarının benzeri, maalesef bu sefer bizim bölgemizde Müslümanlar arasında cereyan etmektedir.

Ardımızda bıraktığımızı düÅŸündüÄŸümüz SoÄŸuk SavaÅŸ’ın ideolojik rekabet ve vekâlet savaÅŸlarının benzerleri, bugün Suriye’de sahnelenmekte; radikalizm ve aşırılık küresel düzeyde yayılmaktadır.

Arap dünyasında yönetenler ile yönetilenler arasındaki meÅŸruiyet bağını saÄŸlamlaÅŸtıracak demokratik dönüÅŸüm süreci sancılı bir döneme girmiÅŸtir.

BahsettiÄŸim küresel ve bölgesel konjonktür, doÄŸal olarak ve belki de en fazla ülkemizi çetin dış politika tercihlerinde bulunmaya zorlamaktadır.

Tüm bu olumsuz tabloya raÄŸmen ülkemiz, iÅŸleyen demokrasisi ve geliÅŸen ekonomisiyle bölgesinde bir istikrar adası ve umut kaynağı olmayı sürdürmektedir.

Esasen bizim açımızdan en temel dış politika önceliÄŸinin de, bize yumuÅŸak ve erdemli güç olma özelliÄŸi saÄŸlayan bu konumumuzu korumak ve bugüne kadar elde ettiÄŸimiz kazanımları muhafaza etmek olduÄŸu kanaatindeyim.

Türkiye ancak bu yolla, çevresinin demokratik deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸümüne katkı saÄŸlar.

Dolayısıyla, önceliklerimizi bu ÅŸekilde belirlemek, halkımıza karşı sorumluluÄŸumuzun ve ülkemizin yüksek menfaatlerinin bir gereÄŸidir.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

KomÅŸumuz Suriye’de cereyan eden iç savaÅŸ ÅŸüphesiz ülkemizin en ciddi dış politika meselesidir. Kimyasal silahların kullanımı iç savaÅŸa yeni bir boyut getirmiÅŸtir.

Suriye’deki kimyasal silahların önce uluslararası denetime alınması, bilahare yok edilmesi için BirleÅŸmiÅŸ Milletler çatısı altında bir ara-çözüm bulunmuÅŸtur.

Öncelikle ÅŸunu ifade etmeliyim ki, Türkiye olarak Suriye’deki kimyasal silahların tamamının, denetlenebilir bir ÅŸekilde, en kısa zamanda imha edilmesinden memnuniyet duyarız.

Ayrıca ümit ederim ki, Suriye’deki kimyasal silahların temizlenmesi için baÅŸlatılan bu süreç, tüm OrtadoÄŸu’nun nükleer dâhil bütün kitle imha silahlarından arındırılmasına öncülük edecek yeni bir güvenlik mimarisinin ilk adımı olur.

Ancak, kimyasal silahlarla ilgili atılacak adımlar, Suriye’deki insani trajedinin gerçek mahiyetini unutturmamalıdır. Ülkede akan kan ve ÅŸiddet mutlaka durdurulmalıdır.

Ortada yüz binden fazla insanın hayatını kaybettiÄŸi, 21. Yüzyılın en büyük katliamı sözkonusudur. Bu vahÅŸi iç savaÅŸa bir son verilemezse korkarım gelecek sene bu rakamların katlanarak devam ettiÄŸini hep birlikte görürüz.

Ä°nsanlık onuru ve vicdanını yaralayan bu durum karşısında uluslararası camianın daha fazla hareketsiz kalması kabul edilemez. Suriye halkının bekası, güç dengesi politikalarına, SoÄŸuk SavaÅŸ mantalitesiyle yürütülen vekâlet savaÅŸlarına ve dar çıkar hesaplarına feda edilmemelidir.

Ä°ç savaÅŸlar, savaÅŸların en acımasız olanıdır. Bu çatışmalar uzadıkça radikalizm ve aşırıcılık kök salmakta, kendi altyapısını oluÅŸturmakta, sadece iç savaÅŸ yaÅŸayan ülkeyi deÄŸil, bölgesel ve küresel istikrarı da tehdit etmektedir. Bunun örneklerini, Afganistan’da, Somali’de, Irak’ta gördük, görmeye devam ediyoruz.

Bu baÄŸlamda, her ne gerekçe ile ve kaynağı ne olursa olsun masum insanları vahÅŸice katleden her türlü eylemi kınıyorum.

Ülkemizi hemen yanıbaşımızda filizlenen tehlikelerin uzağında tutmak, ÅŸüphesiz milli güvenlik politikamızın öncelikleri arasındadır.

Suriye’deki iç savaşın komÅŸu ülkeler için oluÅŸturduÄŸu bir baÅŸka büyük sorun da mülteciler meselesidir.

Suriye’deki çatışma ve saldırılardan kaçarak ülkemize sığınan insanlara bu zor günlerinde kucak açmak, milletimizin ÅŸerefle ifa ettiÄŸi bir insanlık vazifesidir. Ülkemizin bu sorumluluÄŸu büyük bir fedakârlık ve özenle yerine getirdiÄŸine esasen tüm dünya ÅŸahittir.

Bugün itibariyle sayıları yüzbinleri bulan ülkemizdeki Suriyelilerin memleketlerine olan baÄŸlarının idamesi ve kopmaması için Suriye’nin bir an önce yeniden yönetilebilir ve yaÅŸanabilir bir ülke haline getirilmesi elzemdir. Aksi takdirde, bu durumun kalıcı hale gelmesinin mülteciler için de, kabul eden devletler için de ne kadar zor ve kalıcı bir soruna dönüÅŸtüÄŸünün dünyada çok çarpıcı örnekleri mevcuttur.

Suriye halkının acılarının dindirilmesi ve bölgenin yeniden istikrara kavuÅŸturulması için çabalarımızı uluslararası camiayla birlikte kapsamlı ve iyi planlanmış bir siyasi çıkış stratejisi çerçevesinde kararlılıkla sürdürmeliyiz.

Nihai hedefimiz, kendi halkıyla ve komÅŸularıyla barışık, toprak bütünlüÄŸünü ve siyasi birliÄŸini koruyan yeni bir Suriye’nin inÅŸası olmalıdır. Bir geçiÅŸ döneminin ardından kurulacak yeni Suriye’de, savaÅŸ ve insanlık suçu iÅŸlemiÅŸ kiÅŸilere asla yer verilmemelidir.

Suriye’de devam eden insanlık dramının sona erdirilmesinde BM Güvenlik Konseyinin beÅŸ daimi üyesi (P5) ve Suriye’ye komÅŸu ülkelerin birlikte yürütecekleri samimi çabaların belirleyici rol oynayabileceÄŸine inanıyorum.

Er ya da geç insanlığın ortak vicdanının bu vahÅŸete son verecek bir çıkış kapısını aralayacağına dair umudumu korumak istiyorum.

Son olarak, Suriye’nin içinden geçtiÄŸi bu zor süreçten bir ÅŸekilde menfi etkilenen halkımızın meselelere saÄŸduyu içinde yaklaÅŸan vakur tutumunu da ÅŸükranla karşıladığımı bu vesileyle ifade etmek isterim.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Çok büyük medeniyetlere ev sahipliÄŸi yapmış bir ülke olan Mısır’da yaÅŸanan geliÅŸmelerin, hem Arap dünyası hem de Ä°slam Dünyası bakımından her zaman önemli yansımaları olmuÅŸtur.

Biz Mısır'ın geleceÄŸinin, halkının özgür iradesinin tecelli ettiÄŸi, anayasal meÅŸruiyetin hâkim olduÄŸu ve demokrasinin temel prensiplerinin hayata geçirildiÄŸi bir sistemde yattığına inanıyoruz.

Bu doÄŸrultuda, kardeÅŸ Mısır’ın en kısa zamanda kaldığı yerden tekrar demokrasiye geçmesini; siyasi tutukluların serbest bırakılmasını; ülkenin yaralarını saracak ÅŸekilde bütün siyasi akımların yer alacağı özgür ve adil seçimlerin gerçekleÅŸtirilmesini umut ediyoruz.

Tarih boyunca Akdeniz’in iki yakasında sürekli etkileÅŸim içinde bulunmuÅŸ iki halk ve ülkeyiz. Türk halkı olarak, Mısır’ın her bakımdan güçlü bir ülke olmasını, halkının huzur ve refah içinde yaÅŸamasını çok samimi bir ÅŸekilde arzu ederiz.

Netice itibariyle, Mısır halkı ve devleti ile kadim kardeÅŸlik ve dostluk hukukumuz, aramızdaki görüÅŸ farklılıklarını aÅŸabilecek kadar güçlüdür. Bu güçlü baÄŸlardan yararlanarak, Mısır’ın demokrasiye dönmesine ve normalleÅŸmesine katkıda bulunabilir, ülkelerimiz arasındaki iliÅŸkileri daha da ileri seviyeye taşıyabiliriz.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

New York’taki temaslarım çerçevesinde, Ä°ran’da yeni bir dönem baÅŸlatan CumhurbaÅŸkanı Ruhani ile görüÅŸme fırsatı buldum. Önemli komÅŸumuz Ä°ran ile ikili iliÅŸkilerimizi ilerletmek ve baÅŸta Suriye krizinin çözümü olmak üzere çeÅŸitli bölgesel meselelerde iÅŸbirliÄŸimizi güçlendirmek hususunda anlayış birliÄŸine vardık.

Ayrıca, Ä°ran ve ABD arasında baÅŸlayan ilk doÄŸrudan temasların da bölge barışına katkı saÄŸlamasını temenni ediyorum.

DiÄŸer bir komÅŸumuz Irak ile iliÅŸkilerimiz de kuÅŸkusuz çok önemlidir. Son 10 yıldır kritik bir dönemden geçen Irak’ın toprak bütünlüÄŸü ile siyasi birliÄŸini hep savunduk. Siyasi istikrarına ve ülkenin yeniden imarına katkıda bulunmak için her türlü çabayı sarfettik. Irak’ta 10 yıldır süren ÅŸiddet sarmalından büyük üzüntü duyduk, duyuyoruz. Özellikle son dönemde Irak’taki her kesime ve bu arada Türkmen kardeÅŸlerimize de yönelik artan terör saldırılarını endiÅŸeyle takip ediyoruz.

Hâlihazırda Irak, ülkemizin en önemli ticari ve ekonomik ortaklarından biridir. Son dönemde siyasi iliÅŸkilerimizde yaÅŸanan hassasiyetin de en kısa zamanda aşılacağına inanıyorum.

Muazzam bir iÅŸbirliÄŸi potansiyeline sahip Irak-Türkiye iliÅŸkileri tam layıkıyla deÄŸerlendirildiÄŸinde, sadece halklarımızın ortak refahına deÄŸil, tüm bölgenin barış ve istikrarına katkıda bulunacaktır.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Son yıllarda geliÅŸtirdiÄŸimiz bölgesel süreçlerden biri de Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi üyeleriyle baÅŸlatılan Stratejik Diyalog mekanizmasıdır.

Körfez ülkeleriyle karşılıklı saygı ve güven temelinde büyük bir ivme kazanan iliÅŸkilerimiz son dönemde her alanda meyvelerini vermeye baÅŸlamıştır. Bu ülkelerle çok sayıda önemli ticari, ekonomik ve askeri anlaÅŸmalar imzalanmıştır. Ayrıca, KÄ°K ülkeleri ve Türkiye pek çok bölgesel meselede benzer tavırlar sergilemiÅŸ, ortak giriÅŸimlerde bulunmuÅŸlardır.

Bazı meselelerde Körfez ülkeleriyle konjonktürel görüÅŸ ayrılıklarımız olsa dahi karşılıklı kazanımlarımızın korunmasını ve iliÅŸkilerimizin daha da güçlenerek devam etmesini arzu ediyoruz.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Orta DoÄŸu’nun temel sorunu olan Arap-Ä°srail ihtilafı çözülmeden bölgenin ve dünyanın huzur bulması mümkün deÄŸildir.

Bu anlayışla, son dönemde baÅŸlayan müzakerelerin, tüm Filistinlilerin kabul edebileceÄŸi, 1967 sınırlarını esas alan, baÅŸkenti DoÄŸu Kudüs olan bağımsız ve yaÅŸayabilir bir Filistin Devleti’nin kuruluÅŸuyla ve kalıcı bir barışla neticelenmesini arzuluyoruz.

Ancak, bir yandan müzakereler sürerken, diÄŸer yandan baÅŸta DoÄŸu Kudüs’te olmak üzere iÅŸgal altındaki Filistin topraklarında yeni yerleÅŸim yerleri inÅŸasına izin veren Ä°srail’in tavrını çok tehlikeli ve bu süreçle baÄŸdaÅŸmaz buluyoruz.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Meclis kürsüsünden yaptığım bütün konuÅŸmalarımda Avrupa ülkeleriyle ve müttefiklerimizle olan iliÅŸkilerimizin önemine deÄŸindim. Bu iliÅŸkilerin sadece bir dış politika veya güvenlik ittifakı tercihi deÄŸil, aynı zamanda milletimizin tarihi tecrübesinin ışığında ÅŸekillenen stratejik yönelimi olduÄŸunu ifade ettim. Bugün de hangi kritere göre bakarsanız bakın, ekonomik, siyasi, askeri ve insani iliÅŸkilerimizin sıklet merkezini hala bu ülkeler oluÅŸturmaktadır.

KuÅŸkusuz bu iliÅŸkilerin en temel sütununu üyelik müzakerelerini sürdürdüÄŸümüz AB ile münasebetlerimiz teÅŸkil etmektedir.

Mevcut küresel ve bölgesel konjonktür ışığında, bir ayağını saÄŸlam bir ÅŸekilde AB’de tutabilen bir Türkiye, hem kendisi için belirlediÄŸi büyük hedefleri gerçekleÅŸtirebilir, hem de AB ile birlikte, bölgesine, komÅŸu halklara çok daha etkili bir destek saÄŸlayabilir. AB sürecinin ülkemizin pek çok alandaki standartlarının yükseltilmesinde oynadığı rol de hepinizin malumudur.

DiÄŸer taraftan, Euro bölgesinde yaÅŸanan kriz, AB’nin daha esnek bir yapıya kavuÅŸturulması gereÄŸini ortaya çıkarmıştır. Bu yeniden yapılanma sürecini dikkatle takip etmeli, 5 yıl öncesinin deÄŸil, 5 yıl sonrasının Avrupa BirliÄŸi’ni düÅŸünerek stratejilerimizi belirlemeliyiz. Yeniden yapılanan AB’de Türkiye’nin yerini pekiÅŸtirecek biçimde kendi politikalarımıza bugünden yön vermeliyiz.

Amerika BirleÅŸik Devletleri ile ikili çerçevede siyasi, askeri, ekonomik ve bilimsel alanlardaki iliÅŸkilerimizin önemi kadar, bölgesel konulardaki istiÅŸarelerimiz de önemlidir.

Öte yandan, NATO müttefiklerimizle ortak deÄŸerler temelinde yürütülen iliÅŸkilerimiz, bugün de dayanışma ruhuyla sürdürülmektedir.

Bu baÄŸlamda, Suriye’de kriz dolayısıyla, hava savunma sistemimize katkı saÄŸlamak suretiyle Türkiye ile dayanışma sergileyen müttefiklerimiz, Amerika BirleÅŸik Devletleri, Almanya ve Hollanda hükümetlerine Türk halkı adına teÅŸekkür ederim.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Yaklaşık 50 yıldır devam eden bir ihtilaf olan Kıbrıs meselesi, artık bir çözüme kavuÅŸturulmalıdır. Çözümün parametreleri esasen bellidir. Bu temel üzerinde vakit kaybetmeden kapsamlı bir çözüme ulaşılması için iki toplum arasındaki doÄŸrudan müzakerelerin yürütülmesi elzemdir. Ancak ucu açık müzakere süreçlerinden de bir netice alınamadığı tecrübeyle sabittir. BaÅŸlayacak süreç esasen herkes için bir samimiyet testi olacaktır. Türkiye, her zaman olduÄŸu gibi adada adil ve kalıcı bir barışın tesisi yönünde her türlü diplomatik süreci destekleyecek ve kardeÅŸ Kuzey Kıbrıs Türk halkı ile dayanışmasını en yüksek seviyede tutacaktır.

CumhurbaÅŸkanı olarak görev yaptığım süre zarfında en fazla önem verdiÄŸim alanlardan biri de kardeÅŸ Türk Cumhuriyetleri ile iliÅŸkiler olmuÅŸtur. Åžüphesiz bu sürecin en önemli kazanımı Türk Konseyi’nin kurulmasıdır. Son 6 yılda Türk Cumhuriyetlerine gerçekleÅŸtirdiÄŸim 19 ziyaret ise, iliÅŸkilerimizin somut olarak hacim ve derinlik kazandığının bir göstergesidir. Bu iliÅŸkileri gelecek nesillere güçlü bir ÅŸekilde taşımalıyız.

KomÅŸumuz Rusya Federasyonu ile yürüttüÄŸümüz çok boyutlu ve kapsamlı iliÅŸkilerin her geçen gün ilerlemesinden büyük memnuniyet duyuyorum. Bu yakın iÅŸbirliÄŸinin bölgesel ve küresel meselelerde de sürdürülmesi ayrıca memnuniyet vericidir.

Türk dış politikasının son 11 yılda sergilediÄŸi aktif çabalar ülkemizi küresel ve bölgesel baÄŸlantıları güçlü bir ülke haline dönüÅŸtürmüÅŸtür. Bu itibarla G-20’nin aktif bir üyesi olarak, dünyanın yükselen ekonomileri Çin, Hindistan, Brezilya ve Endonezya ile iliÅŸkilerimize daha da ivme kazandırmamız gerektiÄŸine inanıyorum.

Aynı ÅŸekilde son yıllarda önemli neticeler aldığımız Afrika, Latin Amerika ve Pasifik ülkelerine açılım politikalarımızın sürdürülmesinde büyük fayda vardır.

Son olarak, dünyada ve bölgemizde yaÅŸanan dramatik geliÅŸmelerin, ülkemizin kapsamlı savunma reformu ihtiyacını daha da belirginleÅŸtirdiÄŸini dikkatinize getirmek isterim. Esasen talimatlarım doÄŸrultusunda baÅŸlamış olan kapsamlı çalışmaların önemli olduÄŸuna inanıyorum.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

2008’de Amerika BirleÅŸik Devletleri’nde baÅŸlayan, kısa süre içinde önce Avrupa’yı, daha sonra tüm dünyayı tesiri altına alan ekonomik krizin etkileri henüz tam atlatılamamıştır.

BaÅŸta ABD olmak üzere geliÅŸmiÅŸ piyasa ekonomilerinin kriz döneminde uyguladıkları parasal geniÅŸleme politikalarını deÄŸiÅŸtirme yönünde verdikleri sinyaller, aralarında ülkemizin de olduÄŸu yükselen ekonomilerin kur ve faiz göstergelerinde bir dalgalanmaya yol açmıştır.

Ortaya çıkan bu ÅŸartlar, Türkiye’de de kur ve faiz hadlerinde dalgalanmaya sebep olmuÅŸtur. Ancak bu hareketler ülkemize has bir durum olmayıp, diÄŸer yükselen piyasalarla paralellik arzetmektedir.

Esasen, Türkiye’nin makroekonomik temelleri son derece güçlüdür. BaÅŸarıyla uygulanan ekonomik politikalar ve saÄŸlanan mali disiplin sonucunda enflasyon ve faiz oranları tek hanelere inmiÅŸtir. Kamu borç stokumuz ve bütçe açıklarımız Maastricht kriterlerinin de altında seyretme baÅŸarısını göstermiÅŸtir.

2001 yılında yaklaşık % 18 olan faiz harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı, 2012 yılında % 3,5’a çekilmiÅŸtir. Bu da ülke kaynaklarının fiziki yatırımlara ve reel ekonomiye aktarılması imkânı tanımıştır.

Kredi derecelendirme kuruluÅŸları da bu olumlu tabloyu görerek geçtiÄŸimiz dönemde ülkemizin notunu “yatırım yapılabilir ülke” seviyesine yükseltmiÅŸlerdir.

Nitekim, büyüme performansıyla ilgili son veriler de Türk ekonomisinin güçlü makro ekonomik temeller üzerinde yükselmeye devam ettiÄŸini göstermektedir.



DeÄŸerli Milletvekilleri,

Önümüzdeki dönemde geliÅŸmiÅŸ ülkelerde 2008 krizi sonrası baÅŸvurulan parasal geniÅŸleme politikalarının büyük ölçüde deÄŸiÅŸtirileceÄŸine ÅŸahitlik edeceÄŸiz.

Sözkonusu küresel ekonomik konjonktür, bizim gibi iç tasarruf oranları düÅŸük ülkelerin büyümelerini finanse edebilmek için gerekli kaynaÄŸa eriÅŸimlerini zorlaÅŸtırabilir.

Türk ekonomisi açısından bu yeni dönemin kayda deÄŸer etkileri olacağı aÅŸikârdır. Esasen ülkemizde artık kronikleÅŸen düÅŸük iç tasarruf oranı sorununu halletmemiz öncelik arzetmektedir. 1990larda %23ler civarında olan iç tasarruf oranımız, ilerleyen yıllarda düÅŸmeye baÅŸlamış, son dönemde ise alınan tüm tedbirlere raÄŸmen ancak %15’e yükseltilebilmiÅŸtir.

Sözkonusu düÅŸük tasarruf oranı, sürdürülebilir bir büyüme performansı yakalamamızın önünde en önemli engellerden birini teÅŸkil etmektedir.

Dolayısıyla, büyümenin finansmanında bir taraftan iç tasarruf oranını arttırırken, diÄŸer taraftan doÄŸrudan dış yatırımlar ve toplam faktör verimliliÄŸini arttırmamız elzemdir.

Bu doÄŸrultuda gerçekleÅŸtirilecek yapısal reformlar, her zaman dikkat çektiÄŸim gibi, ülkemizin orta gelir tuzağına düÅŸmemesi bakımından da son derece hayati bir konudur.

Bugünün küresel ekonomik rekabet ÅŸartları altında verimliliÄŸi arttırmanın ilk ÅŸartı eÄŸitim kalitesini yükseltmektir.

OECD verilerine göre Türkiye’nin temel bilimler eÄŸitimindeki performansı son sıralarda yer almaktadır.

Hükümetimizin eÄŸitime bütçeden en fazla payı ayırdığı, en büyük yatırımları yaptığı bir dönemde ortaya çıkan bu durum hala eÄŸitim sistemimizde katedilmesi gereken mesafe olduÄŸuna iÅŸaret etmektedir.

Anadolu’yu ziyaretlerim sırasında pek çok üniversitede incelemelerde bulundum. Üniversitelere gerçekten muazzam kamu kaynağı saÄŸlanmakta, bunlar yüksek standartta fiziki ve teknolojik altyapıyla donatılmaktadırlar.

Dolayısıyla, üniversitelerimizden de eÄŸitim ve bilimsel araÅŸtırma performansını aynı ÅŸekilde yükseltmelerini beklememiz toplum olarak en tabii hakkımızdır.

Bilgi çağının gerektirdiÄŸi donanımlara sahip, özgüveni yüksek, araÅŸtırmacı, analitik düÅŸünceye sahip bir neslin yetiÅŸtirilmesi, gelecekte ekonomik ve beÅŸeri kalkınmamızın lokomotifi olacaktır.

VerimliliÄŸi artırmanın ve rekabet üstünlüÄŸünü sürdürmenin diÄŸer önemli ÅŸartı ise, bilim, teknoloji ve yenilik politikalarına öncelik vermekten geçer. Bu politikaların artık bir beka meselesi olduÄŸuna her vesileyle dikkat çektim.

Dolayısıyla, araÅŸtırma-geliÅŸme ve inovasyon faaliyetlerine son yıllarda saÄŸlanan desteÄŸin aratarak devam etmesi bu bakımdan büyük önem taşımaktadır.

Sözkonusu faaliyetlerin özel sektör tarafından ticari ürün ve baÅŸarıya dönüÅŸtürülmesi, yeni büyüme politikamızın da temel dinamiÄŸi olmalıdır.

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Son 12 yılda ülkemizi iÅŸleyen bir piyasa ekonomisi yapmak için çok gayret sarfedildi. Bunu gerçekleÅŸtirmek için pek çok iktisadi ve hukuki köklü reformlar hayata geçirildi. Ülkemizde saÄŸlanan siyasi istikrar süreklilik arzeden önemli ekonomik baÅŸarılara tahvil edildi.

Yapılan reformlar sayesinde yerli-yabancı ayrımı gözetmeden tüm giriÅŸimcilere dostça davranan bir ekonomi olduÄŸumuz algısı tüm dünyada yerleÅŸti. Ülke olarak bunun meyvelerini doÄŸrudan yabancı sermaye yatırımları ve ucuz maliyetli fon giriÅŸleriyle aldık.

Önümüzdeki dönemde de bu kazanımlarımızın ve dünya piyasalarındaki müspet algımızın aşınmasına izin vermemeliyiz. Hem yabancı yatırımcıyı, hem de kendi ülkemizdeki müteÅŸebbisi rahat ve güvenli hissettirecek ortamı her zaman muhafaza etmeliyiz.

DiÄŸer taraftan, bir ülkenin ekonomik büyümesi tek başına toplumsal huzur ve barışın teminatı olamaz. Dolayısıyla, ekonomik büyümenin ortaya çıkardığı refah artışının da adil dağıtılması önemlidir.

Bu baÄŸlamda, ülkemizdeki gelir dağılımını düzeltici sosyal politikaların devamında büyük yarar vardır. Bu çerçevede, en önemli araçlardan biri olan kentsel dönüÅŸüm projelerinin çevre, ÅŸehir estetiÄŸi ve sosyal intibak kriterleri de dikkate alınarak uygulanması elzemdir.

Nihayet, kadınların baÅŸta siyaset ve ekonomi olmak üzere toplum hayatımızın tüm alanlarına aktif katılımlarının saÄŸlanması, beÅŸeri kalkınmamızın anahtarı olacaktır. Bu konuda yaÅŸanan sorunların çözümü de memleketimizin öncelikleri arasında yer almalıdır.

Sayın Başkan,

DeÄŸerli Milletvekilleri,

Bu yıl 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin 90. Yıldönümünü kutlayacağız. Tüm halkımızla birlikte Cumhuriyetimizin bu süre zarfında elde ettiÄŸi kazanımlardan gurur duyuyorum.

Bugün ekonomisiyle, demokrasisiyle ve ordusuyla güçlü bir ülke olarak tüm dünyada saygın bir yere sahibiz. Åžimdiye kadar ki kazanımlarımızın üzerine daha büyüklerini inÅŸa ederek yolumuza azimle devam edeceÄŸimizden de hiç ÅŸüphem yoktur.

Bu, seçildiÄŸim görev süresi içerisinde benim son yasama yılını açış konuÅŸmam. Cumhuriyetin 27. Yıldönümünde doÄŸmuÅŸ; ve onun en önemli erdemlerinden biri olan fırsat eÅŸitliÄŸinden yararlanmış bir Türk vatandaşı olarak; Milletimizin bana lütfettiÄŸi CumhurbaÅŸkanlığı görevini layıkıyla yerine getirmeye çalıştım. Geride bıraktığımız altı yıl içerisinde doÄŸru bildiklerimi söylemeye, hatırlatmaya ve yapmaya gayret ettim. Rehberim, Anayasamız, inançlarım ve vicdanım oldu.

Hayatım boyunca, “halka hizmeti Hakk’a hizmet bilerek, Yüce Milletimizin hizmetinden hiç ayrılmadım. Bundan sonra da bu anlayış ve ÅŸuurla Milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceÄŸim.

Sözlerime son verirken, baÅŸta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Yüce Meclis’in ebediyete intikal etmiÅŸ tüm üyelerini ve bütün ÅŸehitlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyor ve yeni yasama yılının Milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.  

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.