EKONOMÄ°
Enerjiye Evet Ancak Dereler Kurutulmadan
Enerjide ülkenin dışa bağımlılığını hatırlatan Odabaş, bu açığın kapatılması için sudan elektrik üretilmesinin kendilerinin de onayladığı bir proje olduğunu ancak gelinen noktada çok hatalar yapıldığın belirtiyor.
Türkiye?nin Enerji İhtiyacı Çok Büyük. Çok büyük bir açık var ve bu açık sebebiyle dışa bağımlı bir durumdayız. Dolayısıyla enerji politikalarını yakından izleyen, HES?ler konusunda duyarlı ve süreci yakından takip eden hatta müdahil olan Elektrik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi eski Başkanı Mustafa Yılmaz Odabaş?ı dinlememiz gerekirdi. Çok yararlı bilgiler verdi. M. MERMERTAŞ: Bölgemizdeki HES?lerin tesis sürecinde getiri ve götürüleri neler olabilir? Bu süreçte yaşanan sorunları nasıl değerlendiriyorsunuz? M. Yılmaz ODABAŞ: Elektrik enerjisi; kalkınmanın, sanayileşmenin, teknolojiye erişmenin ve sosyal hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisi haline gelerek neredeyse yaşam için zorunlu bir ihtiyaç maddesi halini almıştır. Diğer enerji türlerine kolayca çevrilebilmesi, uzak mesafelere az kayıpla ve kolayca taşınabilmesi, kullanım kolaylığı gibi hususlar elektrik enerjisi tüketimini insan hayatında cazip hale getirmiş ve kişi başına elektrik enerjisi tüketimi toplumların gelişmişlik düzeyleri açısından bir gösterge halini almıştır. Enerji?de Dışa Bağımlıyız Ülkemizde 2009 yılında tüketilen 194 Milyar kWh civarındaki elektrik enerjisinin yaklaşık %58?lik kısmı dışa bağımlı üretim kaynaklarından (doğalgaz, fuel-oil, ithal kömür, motorin v.b) üretilmiştir. Ülkemizin sanayileşmesi ve kalkınması sürecinde gerekli olan elektrik enerjisi üretiminde dış alımla karşılanan üretim kaynaklarına bağımlılığı çok yüksek seviyede olup, yıllardır bu bağımlılık azaltılamamıştır. Gelişmesini ve büyümesini sürdürmek zorunda olan ülkemizde kalkınma hamlesi için elektrik enerjisine olan talep de sürekli artmaktadır. Bu açıdan elektrik enerjisi üretimi stratejik bir konudur ve üretimde dışa bağımlılık mutlaka azaltılmalı, mümkünse sıfıra indirilmelidir. Santrallere Vurgu Yaptık Elektrik enerjisi üretimimizde dışa bağımlılık yeni bir konu olmayıp, uzun yıllardır süregelen bir konudur. EMO Trabzon Şubesi yönetiminde bulunduğumuz dönemlerde, enerji darboğazının yoğun yaşandığı ve hissedildiği 1990?lı yıllarda özellikle doğalgaz ile elektrik enerjisi üretimine yönelmenin doğuracağı dışa bağımlılığa ve getireceği sıkıntılara vurgu yapılarak yerli kaynaklardan elektrik enerjisi üretecek santrallerin yapılması gerektiğine sürekli vurgu yapmıştık. Bu bağlamda bölgemizdeki hidrolik su potansiyelinin de değerlendirilmesini talep etmiştik. Ama şu konunun da farkındaydık ki; yeşilin ve mavinin her tonunun mevcut olduğu, flora, fauna zenginliğinin dünyada nadir bulunduğu eşsiz güzelliklere sahip bir bölgenin adıydı Karadeniz. Yatırım fakiri, yıllardır kendi yağıyla kavrulmuş bölge insanının tek zenginliğiydi ve bu güzelliklere sahip başka bir Karadeniz?i yoktu. Bırakın bölge insanını Türkiye?nin ve hatta dünyanın bu güzelliklere sahip başka bir Karadeniz?i yoktu. Biz de mesleğimiz gereği biliyorduk ki gerekli planlama, fizibilite ve tesis çalışması süreci neticesinde çevreye zararın asgari seviyede tutulacağı, kamu yararının ön planda gözetileceği, çevreye duyarlı elektrik enerjisi üretim tesisleri yapılabilirdi ve dışa bağımlılığın bir nebzede olsa azaltılması sağlanabilirdi. Şunu da biliyorduk ki elektrik enerjisi insanoğlu için bir nimetse bunun getireceği bir külfet mutlaka vardır ama bu külfet gerekli planlamalar ve çalışmalarla asgari seviyede tutulabilirdi. Raporları Sunmuştuk Özellikle DSİ ve EİE bölgemizde uzun yıllar etüt ve araştırma çalışmaları yapmış, projeler geliştirmiş ve raporlar halinde kamuoyuna sunmuştu. Bu raporlardan bölgemizde Trabzon, Giresun, Rize, Gümüşhane, Bayburt illerindeki tünel ve kanal tip santrallerle üretim yapabilecek potansiyel kadar bir potansiyel Artvin ve Bayburt illerini kapsayan Çoruh Havzasında mevcuttu. Çoruh üzerine yapılabilecek santraller genelde büyük güçlü Baraj tip HES?ler idi. M.MERMERTAŞ: Bölgemizde HES yapımında süreç nasıl gelişti? M. Yılmaz ODABAŞ: 2001?de yürürlüğe giren 4628 sayılı ?Elektrik Piyasası Kanunu? ve 2005 yılında çıkan 5346 sayılı ?Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun? çerçevesinde EPDK?dan (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) üretim lisansı alan yatırımcılar, DSİ ile su kullanım anlaşmalarını imzalayıp, tesisleriyle ilgili projeleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına onaylatıp, resmi prosedürü tamamlayarak tesis faaliyeti aşamasına geldiler. 2005 yılı sonrasında HES?ler için Üretim Lisansı talebi başvurusunda kısa sürede bir patlama yaşandı. Yatırımcılar öncelikle DSİ ve EİE?nin geliştirdikleri projelere talip oldular. Lisans Talebi Patladı Daha sonra HES projelerine talebin fazla olması ve sektörün yatırımcılar tarafından cazip bulunması lisans talebini artırdı. Özel proje çalışmaları gerçekleştirilip lisans alma çalışmaları gerçekleştirildi. Bir anda EPDK?ya Doğu Karadeniz Bölgesi için 700 civarında HES lisans başvurusu oldu. Hatta Doğu Karadeniz?de bazı derelerde, dereden akan su peş peşe hazırlanan projelerden dolayı neredeyse dere yatağını hiç göremeyecek hale geldi. EMO Trabzon Şube Yönetiminde başkan olarak bulunduğumuz dönemde konunun önemine vakıf olduğumuzdan sürecin tüm taraflarını buluşturduğumuz, konunun ayrıntılı bir şekilde tartışılmasının sağlandığı ve kamuoyunun aydınlatıldığı iki adet sempozyumu ilimizde 2007 ve 2009 yıllarında gerçekleştirdik. M.MERMERTAŞ: Süreçte neler yaşandı, neler yapılmalıydı? M. Yılmaz ODABAŞ: Bunları raporumzunda da belirttiğimiz üzere maddeler halinde sıralayalım: 1- 4628 sayılı yasa çerçevesinde kurulan ve Üretim Lisanslarını veren EPDK elektrik enerjisi üretim, iletim ve dağıtımı konusunda uzman, konuya ve sahaya hakim uzmanlar istihdam etmedi, bu konudaki ihtiyacını ilgili kamu kuruluşlarından (DSİ, TEİAŞ, EÜAŞ, TEDAŞ, EİE v.b) görüş almak şeklinde karşılama yoluna gitti. Kurumlardan gelen görüşleri değerlendirmede ve kurumlar arası koordinasyonda tam bir kaos yaşandı. Sonraki süreçte ilgili kurumlar bu koordinasyonsuzluktan sürekli şikayetçi oldular ve sağlam bir planlama yapılamadı. 2- Lisans verilirken öncelikle havza ve dere planlaması yapılıp, bu plan çerçevesinde lisans verilmesi gerekirken planlama tamamıyla özel sektöre bırakıldı ve 2 yıl gibi sürelerde hazırlanması gereken fizibilite raporları çok kısa sürede hazırlandı. DSİ müracaat süresini 6 aydan 3 aya düşürdü. Havza planlamasının önemi ancak lisans alan yatırımcıların tesis faaliyetleri sırasında yaşanan sorunlardan ve şikâyetlerin fazlalığından anlaşıldı. Oysa kesinlikle öncelikle havza planlaması yapılmalıydı ve Fizibilite raporlarının hazırlanmasında en yüksek derece hassasiyet gösterilmeliydi. Bu süreçte projenin ekonomik katkısı, teknik açıdan yapılabilirliği, mali açıdan yapılabilirliği, çevre etkileri açısından yapılabilirliği bu aşamada değerlendirilip lisanslama bu işlemlere göre yapılmalıydı. Çevre etkilerinin incelenmesinin ÇED sürecine bırakılmasının önüne geçilmeliydi. Havza planlaması neticesinde havzada verilen lisans sayısı azaltılmalı, gerekirse küçük güçlü lisanslar verilmemeli, santralin kurulacağı ana dere üzerine izin verilip derenin yan kollarından su almanın önüne geçilmesi sağlanmalı, gerekli sayıda havzalardaki büyük projelere lisans verilmeliydi. En azından bundan sonraki dönemde bu süreç sağlanmalıdır. Havza planlaması yapılırken havza değişikliklerine müsaade edilmemeli ve her derenin kendi yatağında akarak denize ulaşması sağlanmalıdır. (Gelevera Deresinin bir kolunun Harşit çayına aktarılması gibi. (Akköy-2 projesi)) 3- Lisans sonrası ÇED süreci kesinlikle çok ciddi tutulması gereken bir süreç olmalı, bu süreç yörede yaşayan insanlar, yerel yönetimler, ziraatçılar,çevre ve orman yetkilileri, arkeolog, sosyolog, antropolog, çevre planlamacısı,yöredeki sivil toplum örgütleri,kısacası herkesin ilgilenmesi gereken bir süreç olmalıdır. 4- DSİ ile su kullanım anlaşması akabinde dere yatağına bırakılacak cansuyu çok ciddiye alınmalı ve ciddi şekilde takip edilmelidir. Bu takip konusunda öncelikle DSİ üzerine düşeni yapmalıdır. santralin su alma regülatöründen türbin çıkışına kadar olan mesafede dere yatağına bırakılan suyun bilhassa derelerde minimum seviyeye indiği ağustos, eylül, ekim, kasım, aralık, ocak, şubat aylarında sürekli kontrol edilmeli ve HES?e gerekirse yaptırım uygulanmalıdır. Özellikle şu an işletmede bulunan HES?lerin bulunduğu derelere gidildiğinde (İkizdere, Karadere v.b) HES faaliyet sahasında derelerin kupkuru olduğu ve bir yaptırım uygulanmadığı görülecektir. HES tamamlandıktan sonra gerekirse özellikle dereye bırakılacak can suyunun kontrolü amacıyla dere yataklarına debi ölçer cihazı konulmalı. Bu cihaz ile veriler düzenli olarak takip edilmeli, cihaz yerleştirmeyen şirketlere de cezai işlem uygulanması gerekmektedir. 5- Yapımı devam eden HES?ler incelendiğinde bazı yatırımcıların çevreye çok duyarsız davrandığı, kanal veya tünellerden çıkan hafriyatı gelişigüzel çevreye yaydığı ve çevresel tepki çektiği göze çarpmaktadır. Örneğin Rize ili, Çayeli ilçesi Senoz vadisinde 7MW?lık bir HES inşaatı sırasında kanal açma çalışmasında çevreye duyarsız davranmış ve çevrenin haklı tepkisini çekmiştir. Daha sonra da mahkeme kararıyla durdurulan bu inşaat vadide çalışma yapan diğer HES inşaatlarına da tepkiyi artırmış, bunun sonucunda tesis ve kabul işlemleri tamamlanan ve tesis sürecinde ciddi davranan 63MW kurulu gücündeki başka bir HES uzun süre mahkeme kararıyla faaliyeti durdurulmuştur. Kanal tipi HES yerine Tünel tipi HES projelerine izin verilmeli, tünel tip projenin uygun olmaması halinde de o bölgede HES yapımından vazgeçilmelidir. 6- Mevcut bazı HES inşaatlarında, HES inşaatları nedeniyle açılan su iletim tünelleri ve cebri boruların geçtiği alanlardaki hafriyatların gelişigüzel eğimli arazilere bırakılmasıyla orman alanlarında büyük tahribatlar oluşmakta, dere yatakları doldurularak, su akım rejimi ve kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Yapılan çalışmalarda gerekli tedbirler alınmadığı için çevre kirliliği oluşmaktadır. Dolayısı ile tesis inşaat aşamasında iken DSİ, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü, Tarım İl Müdürlüğü, Belediye elemanları tarafından sürekli kontrol edilmeli ve gerekirse cezai müeyyide uygulanmalıdır. Kontrol biriminin inşaat süresince gerekirse sürekli şantiyede kalması sağlanmalıdır. Balık geçiş projelerinin projede olması konusu incelenmeli ve uygulanmasına hassasiyet gösterilmelidir. EPDK proje sahiplerinden gerekli taahhütleri almalı, santralin tesis temrin programını isteyerek uzmanları vasıtasıyla süreci takip ettirmeli ve gerekirse yaptırımları uygulatmalıdır. 7- Tesis sürecinde olan HES?lerin iletim veya dağıtım sistemine bağlantısının sağlanması amacıyla tesis edilecek Enerji İletim Hatları ve Şalt sahaları için de bir havza planlamasının yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda aynı havzada tesis edilen farklı HES?lerin bir araya getirilmesi ve ortak iletim tesisleri yapılması gerekmektedir. TEİAŞ bu konuda havza projeleri çalışma yapmaktadır.Fakat dağıtım seviyesinden bağlanan genelde küçük güçlü HES?lerde bu uygulama yoktur. Dolayısıyla aynı havzada bir sürü yan yana tesis edilmiş enerji iletim hattı çevre ve görüntü kirliliği oluşturmaktadır. 8- Gerek HES?in tesis aşamasında, gerekse bağlantı anlaşması çerçevesinde TEİAŞ veya TEDAŞ adına tesis ettirilen enerji iletim hattı veya trafo merkezinin tesisi aşamasında mevcut kamulaştırma kanununun ilerlemesi yavaş olduğundan yatırımcılar işi hızlandırmak için veya karşılarına çıkan engelleri kısa sürede aşabilmek için yörede yaşayan bir kısım vatandaşlara el altından para vermekte, bu durumda yerelde sosyal sıkıntılar meydana getirmektedir. Sosyal adaletin temini için kamulaştırma kanunu ve mevzuat uygun hale getirilmeli, tüm yöre halkına adil olarak uygulanmalıdır. M. MERMERTAŞ: Sonuç olarak ne söyleyebilirsiniz? M. Yılmaz ODABAŞ: Sonuç olarak zararın neresinden dönülürse kardır. Son olarak İkizdere Havzasının sit alanı ilan edilmesi süreç gelişmesindeki plansızlığın bir sonucudur. Diğer havzalarda böyle sorunlar yaşanmaması için planlama ve çevreye saygı azami seviye gerçekleştirilmeli, havzalar ranta teslim edilmemelidir. Ayrıca Çoruh Havzasında yapımı düşünülen büyük güçlü 12 HES?ten sadece iki tanesi tamamlanarak işletmeye alınmıştır. Bu santrallerin devreye alınması için gerekli çalışmalar hızlandırılmalıdır. Ayrıca bölge potansiyelimizin değerlendirilmesi için bir planlama neticesinde ve gösterilecek azami hassasiyet çerçevesinde tesis edilebilecek HES?ler ve iletim tesislerinin yapılması, üretim potansiyelinin değerlendirilmesi ülkemiz için çok önemli bir konudur. Zira dışa bağımlılığı 1kWh dahi olsa azaltmak büyük bir milli kazanımdır. Bunun yanında EPDK?dan lisans almış, HES yapımına başlamış veya başlayacak olan firmalar konusunda yeni bir değerlendirme yapılarak proje sayısı azaltılmalıdır. Uygun görülen projelerin çevre duyarlılığına azami seviyede özen göstermesi, ÇED raporlarını ciddi biçimde hazırlatıp bu raporlara tam manasıyla bağlı kalmalarının sağlanması gerekmekte, akarsu ve derelerde ?cansuyu? denilen hayati öneme haiz havzaya bırakılacak suya göz dikilmemelerinin sağlanması, takip edilmesi gerekmektedir. Yapılacak bu tesislerden bölgenin flora ve faunası zarar görmemelidir. Unutulmamalıdır ki bölgede yaşayan insanların başka bir Karadeniz?i yoktur. Ülke olarak üretilecek enerjinin nimetinden istifade edilecekse bu bölgemize külfet getirmemeli, getirecekse de asgaride tutulmalıdır. |
Haberin devamı gazeteniz 'da |
Henüz yorum yapılmamış.