Sosyal Medya

Baykal Yine KonuÅŸuyor

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir askeri kara harekat yapıldıktan sonra, bunun daha kalıcı hedeflerinin olmasının arzu edildiğini belirterek, ''Bu hedeflere yönelik bir çalışmaya içinden geçtiğimiz bu süre el vermemiştir. 8 günde bunun sağlanması mümkün olmamıştır. Mümkün de değildir'' dedi.



Baykal, Show Tv'nin canlı yayınına katılarak, gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. ''Türk Silahı Kuvvetleri'nin (TSK) Kuzey Irak'taki terör örgütü unsurlarına yönelik gerçekleştirilen kara harekatının bitişini nasıl yorumladığı'' şeklindeki soru üzerine Baykal, bunun Türkiye'nin gündemindeki en önemli konu olduğunu ve duygusallıktan uzak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye'nin Kuzey Irak'tan kendisine yöneltilen terör saldırıları karşısında bizzat harekete geçmek zorunda kaldığını belirten Baykal, ''Bu bizim arzu ettiğimiz, tercih ettiğimiz bir şey değildi. Normali de bu değildi. Normalinde her ülke kendi egemenlik alanı içinde hukuku uygulayabilir, bir komşu ülkeye böyle saldırıların yapılması izin vermez'' diye konuştu. Baykal, ''Kış şartları içine, olağanüstü güç bir coğrafyada Türk Silahlı Kuvvetlerimiz hepimizin göğsünü kabartan, gerçekten çok üstün bir başarıyı çok etkileyici bir biçimde sergilediler. Dünyanın gözü önünde bu yaşandı. Bu muhteşem bir olaydır. Bundan hepimiz büyük bir mutluluk duyuyoruz. Harekata katılan bütün eratımızı, subaylarımızı, komutanlarımızı yürekten kutluyorum'' diye konuştu. -''İŞ BAŞA DÜŞTÜ''- Harekatın ne Kuzey Irak halkına ne Kuzey Irak yönetimine ne de Irak yönetimine karşı bir husumet sergilemek amacıyla yapıldığını vurgulayan Baykal, ''Bununla hiç alakası yok. Onların yapmadığı, yapmayı ihmal ettiği, belki yapamadığı, belki yapmayı uygun görmediği ama mutlaka yapılması gereken bir işi 'iş başa düştü' diye nefsi savunma, müdafaa-i hukuk anlayışı içinde hakkımızı, varlığımız savunma anlayışı içinde bizzat biz ele almak zorunda kaldık. Ve bu konuda gerçekten çok güzel bir tablo çıktı'' dedi. Baykal, harekatta özellikle sivillerin hiç bir zarar görmediğine dikkati çekerek, bunun iftihar edilecek bir durum olduğunu söyledi. Baykal, şöyle devam etti: ''Biz oraya girdikten sonra mutlaka yapmak zorunda olduğumuz işler var. Nedir o? Başta Zap olmak üzere oradaki bütün PKK karargahlarını tümüyle etkisiz kılmak, tümünün içindeki cephaneyi, silahı, lojistik destekleri kullanılmaz hale getirmek, orayı tam mutlak kontrolünüz altına almak. Elbette oradan ayrılacağız ama ayrıldığınız zaman şu mesajı vermemiz lazım, 'siz orada yuvalanamazsınız buna izin veremeyiz. Yuvalandınız size bunun mümkün olmadığını gösterdik'. Bunu Irak'a da söylemek, Kuzey Irak'takilere de söylemek, dünyaya da söylemek, PKK'ya da söylemek gerekirdi. PKK'nın oradaki kök salan köklerini oradan çıkarmak zorundaydık. Bu mutlak zorunluluk. Ondan sonra tekrar kök salabilirler eğer Irak tekrar göz yumarsa, fırsat verirse. Ama bunun karşısında bunu yapabileceğimizi, yapma hakkımız olduğunu ve karar verdiğimiz anda yapacağımızı göstermek durumundaydık.'' -''DAHA UZUN SÜRELİ BİR ASKERİ OPERASYON ZORUNLULU?U''- Baykal, terör örgütüne bu bölgede uzun süre göz yumulduğu için mücadelenin de kısa sürede sonuçlandırılmasının mümkün olmadığının anlaşıldığını ifade ederek, ''Ciddi bir kök salma vaziyeti olmuştur. Bunun ortadan kaldırılması için belki bizim daha büyük bir askeri güç oraya ayırmamız, belki daha uzun süreli bir askeri operasyon yapmamız zorunluluğu ortaya çıkmıştır'' dedi. ''Siz bu tezkereye ve kara harekatına destek verirken olmasını umduğunuz hedeflere ulaşılmadığını mı söylüyorsunuz?'' şeklindeki soru üzerine de Baykal, ''Elde edilmiş olan sonuçlar memnuniyet verici olarak kabul edilebilir. Resmi açıklamalarda söylenenler doğrudur, bunların her birisi de önemlidir. Ama oraya bir askeri kara harekat yapıldıktan sonra, bu her gün olmaz, her zaman olmaz, bunun daha kalıcı hedeflerinin olmasını hepimiz arzu ederiz. Bu hedeflere yönelik bir çalışmaya içinden geçtiğimiz bu süre el vermemiştir. 8 günde bunun sağlanması mümkün olmamıştır. Mümkün de değildir'' diye konuştu. Orada daha uzun süreli, daha geniş bir destekle çalışma yapılmasına izin verilmediğini ileri süren Baykal, ''kimin izin vermediği'' sorusu üzerine de operasyonunun askeri boyutunun başarıyla icra edildiğini, ancak siyasi boyutunda sorunların olduğunu söyledi. Baykal, şöyle devam etti: ''Olayın bir diplomatik boyutu var, bir siyasal boyutu var. İcra, tatbik etme, askeri olay bu siyasi çerçevenin içinde oluyor. Siyasi çerçeve bize ne kadar süre sağlamış, hangi destekleri, hangi işbirliklerini sağlamış, ne kadar bir kuvvet angajmanı imkanını güvence altına almış bunlar sizin askeri harekatınızın hedeflerinin uygulamasını belirler. Eğer size demişlerse mesela '10 binden fazla asker sokmayacaksın', denildi mi denilmedi mi bilmiyorum ama 10 bin askerle siz bunu sağlayamayabilirsiniz. Eğer demişlerse 'bu işi 2 haftada bitirin' önünüzde kalan süre içinde bunu bitiremeyebilirsiniz. Bu operasyonun çerçevesinin, hedeflerini bu gördüğümüz sonuçların ötesine geçirilmesine izin veren bir mutabakat sağlanamamıştır. Bu açıkça görülmüştür.'' Türkiye'nin harekata ABD ile mutabakat içinde başladığını ifade eden Baykal, ''Harekat Amerikan yetkililerin kısa kesin talebinin dışında sonuçlandırıldı anlayışını irdelemek istiyorum. Eğer gerçekten biz harekatı ABD'den tamamen bağımsız kendimiz bitirme kararı aldıysak bu kararı ne zaman aldık?'' diye sordu. ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in Türkiye ziyareti sırasında harekatın konuşulduğunu ifade eden Baykal, şunları kaydetti: ''Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı konuştu eğer o konuşma sırasında biz bitirme kararını almış idiysek onlara söylememiz gereken şuydu: 'Beyefendi bu ne telaş. Sizinle işbirliği içinde biz bunu götürüyoruz. Siz de biliyorsunuz, bilmelisiniz ki askeri operasyonumuz 8 gün için planlanmıştır. Ve 8 gün içinde biz bunu bitireceğiz. Taa Canberra'dan bize (kısa kesin) diye niye demeç veriyorsunuz. Biz de diyoruz ki keseceğiz. Buraya geldiği zaman ona, (bir an önce bitmelidir) dediği zaman ne dedik biz? (Bitirdik biz zaten saat 4'den itibaren çekiyoruz kararı verdik) mi dedik? Buna dair bir işaret var mı?'' Baykal, Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak herkesin çekilme kararının Perşembe günü alındığını bilmesi halinde bunun neden ABD Savunma Bakanı Gates'e söylenmediğini sordu. Baykal, şunları söyledi: ''(Aldık o kararı telaş etmeyin) demeliydi. Söylemediğini nerden biliyoruz, Gates'e ABD'li gazeteciler soruyor, (Türkiye mesajınızı aldı mı?) O da (Almış olmalıdırlar, çünkü 4 defa işittiler) diyor. Çünkü 4 görüşme yaptı. Haksızlık da yapmayalım ABD bize (derhal çıkın) demedi. (Yarın sabah çıkın) demedi. Bize (Bunu uzatamazsınız. En fazla 1 hafta daha) dedi. Buradaki olay o 1 haftada bize siyasetin sağladığı imkanlar çerçevesi içinde önemli askeri yeni hedefleri gerçekleştirmek imkanı olup olmadığını tarttık biz. Tartmış olmalıyız. Muhtemelen düşündük ki ABD'ye pekala biz (bize 3-5 gün daha müsaade edin biraz daha işimiz var) diyebilirdik. Ama o 3-5 gün içinde öyle anlaşılıyor ki, o yeni hedefleri elde ettiklerimizin ötesinde, elde edilmesi gereken çok önemli olan, bir askeri kara harekatı yapıldıktan sonra mutlaka amaçlanması gereken, yakınımızdaki, 5 kilometre ötemizdeki kampların Zap başta olmak üzere tümünün etkisiz kılınmasını güvence altına alacak yeni bir askeri hamleyi o süre içinde gerçekleştirmenin mümkün olmadığı teknik olarak muhtemelen takdir edildi. Ve şöyle bir seçenekle muhtemelen karşı karşıya kaldık; buralarda oyalanıp da yeni bir hedef koyup onun gereğini yerine getiremeden bir hafta daha burada oyalanacağımıza biz derhal çıkarız yaptıklarımız işte budur. O yaptıklarımız, elde ettiğimiz nedir? Siyasetin bize fırsat verdiğidir, imkan tanıdığıdır. Siyaset derken neyi diyorum? siyasetin iç ve dış ayağı var, içerde siyasi kadro var dışarda muhatabımız olan siyasi muhataplar var. Bu bu çerçevede oluşturulabilmiştir, bu kadarı oluşturulabilmiştir siyaseten. Bu askeri bir olay değildir. 'Askeri karar' falan deniyor, askeri karar o siyasetin koyduğu ana çerçevenin içinde alınan karardır. Ve bizim muhatabımız asker değil, siyasetçidir. Bu olay siyasi bir olaydır. Bunun sağladığı siyasi çerçeve nihayet bu askeri amaçların elde edilmesine müsait düzeyde ön görülmüştür.'' Bu öngörmenin yeterli olmadığını ifade eden Baykal, ''Kardeşim birileri niçin bizim elimizi tutuyor? Birileri niçin bu PKK'nın Kuzey Irak'ta tümüyle etkisiz kılınmasına imkan verecek bir askeri operasyonu süre bakımından, seferber edeceğimiz güç bakımından onun destekleri bakımından niçin bu PKK terör örgütünün Kuzey Irak'taki varlığının tümünün etkisiz kılınmasına imkan verecek ölçüde niye bu desteği vermiyor? Niye bunu belli düzeylerde tutuyorlar da (aman sakın ha) diyorlar'' diye konuştu. -''TERÖR NEREDEYSE ETKİSİZ KILMAK GEREK''- Terörle mücadelenin kolay olmadığını vurgulayan Baykal, terör neredeyse orayı etkisiz kılmak gerektiğini, olaya sadece Kuzey Irak diye bakmadıklarını anlattı. Terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini ifade eden Baykal, diğer ülkelerin başka ülkelerde yürüttüğü terörle mücadeleye kimsenin sınırlama getirmediğini anlattı. Baykal, şöyle devam etti: ''Bu bir terör örgütü, bunu herkes görüyor. Kırk yılın başında buraya girmişiz niye bize gerekli süreyi vermiyorsunuz? Niye vermiyor? Bunu tabii (sen niye alamıyorsun) diye içimizdeki hükümete söyleyecek sözüm var. (Niye teslim oluyorsun kardeşim? Bu en temel, en insani hakkımız değil mi? Bu noktada niye direnemiyorsun? Niye bunu takip edemiyorsun?) demek durumundayım. Ama aynı şekilde Türkiye'nin terörle mücadelesine destek vermek durumunda olan Amerika'ya (kardeşim taa Avusturalya'dan daha 5. gününde erken çık diye tepki gösterme gereğini nereden duyuyorsun? Niye buna ihtiyaç duyuyorsun?). Fevkalade bir dikkatle bu operasyonu götürürken bırakın bunu başarıya ulaştıralım. Bu tanınmamıştır ve maalesef çok acı bir olaydır, yani başarılı bir operasyon götürürken elinizin tutulması iyi niyetle izah edilir bir olay değildir.'' Baykal, bir başka soru üzerine de terörle mücadele konusunda ortak iktidar ve muhalefetin ortak bir tavır belirlemesi gerektiğini, bunun için gerekeni yapacaklarını belirterek, ''Birileri sanki Türkiye'nin PKK terörü ile mücadelesinde mutlak başarıya ulaşmasını istemiyor gibi bir tablo var'' dedi. Türkiye'nin terör konusunda kararlı bir tavır izlemesi gerektiği görüşünü yinelen Baykal, ''Bütün bu operasyonu biz Türkiye'deki ABD'ye yönelik husumet ortadan kalktı diye yapmadık. Bizim ABD'ye karşı husumetimiz de yok'' diye konuştu. Baykal, harekatın bitişiyle ilgili olarak ''Ameliyatı sonucuna ulaştırma fırsatı maalesef kullanılmamıştır. Elimiz tutulmuştur. Ve ameliyat bitti denilmekte ama içeride parça da bırakılmaktadır'' görüşünü dile getirdi. -TÜRBAN KONUSU- Baykal, üniversitelerde başörtüsüyle ilgili Anayasa değişikliğinin ardından yaşananların hatırlatılması ve ''üniversitelerdeki türban sorunu nasıl çözülür?'' sorusu üzerine, olayın Anayasal ve hukuki bir boyutu bulunduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, ''ülkenin geleceğiyle, devletin temel nitelikleriyle ilgili bir takım kararlar aldığını ve bunun gözetilmesini öngördüğünü'' anlattı. ''Şu nedenle, bu nedenle bunu sarsmaya, bozmaya göz yummak kabul edilebilir bir olay değildir. Hepimizin buna saygı göstermesi lazımdır'' diyen Baykal, bu konuda bir ihlal olduğu zaman yapılacak işin, ihlali Anayasa Mahkemesi'ne taşımak olduğunu ifade etti. Konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürdüklerini anımsatan Baykal, Yüksek mahkemenin alacağı karara saygılı olduklarını ve konuyu bir siyasi tartışma haline dönüştürmemenin herkesin görevi olduğunu vurguladı. Deniz Baykal, şunları söyledi: ''Olayın sorunlar üretmeyecek şekilde yönetilmesi lazım. Bir Anayasa krizine konuyu getirmeyecek biçimde sorunların ela alınması ve çözülmesi lazım. Buradaki temel mesele şu; biz nasıl bir Türkiye istiyoruz, nasıl bir Türkiye görmeyi arzu ediyoruz? Ülkeyi yönetenlerin bu noktada büyük bir mutabakat içinde olmaları lazım. Türkiye'deki büyük siyasi güçlerin 25-30 yıl sonraki Türkiye tablosuyla ilgili bir ana mutabakatlarının olması lazım. İstikrar demek bu demektir. Biri, Türkiye'nin 20 yıl sonraki geleceğini bir türlü, öbürü onun tam tasavvur ediyor ve ikisi de ülkenin önemli siyasi güçleriyle o ülkede istikrarsızlık vardır.'' ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bu konuda CHP'ye yaptığı teklifin ne olduğu'' sorusuna karşılık da Baykal, Anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi'ne götürülmeden önce, konuyla ilgili ne yapılabileceği, nasıl bir uzlaşma sağlanacağı yönünde bir çalışma olduğunu belirtti. Baykal, şunları kaydetti: ''O uzlaşmayla asıl mesele çözülmeyecek. Yani siz Türkiye'nin geleceğinde kadınların, yetişen çocukların, okullardan çıkacak kızlarımızın ve daha sonra nüfusun yarısının, türban diye tarif edilen biçimde örtünerek yaşadıkları bir toplumsal yapıyı arzu ediyorsanız, bunu ideal, bunu doğru, bunu uygun, bunu dinin emri, bunu iyi ve ahlaklı yaşamın icabı diye kabul ediyorsanız ve ülkeyi oraya doğru yönlendirmeye çalışıyorsanız, elinizdeki eğitim, kültür, devlet, kanun çıkarma, Anayasa değiştirme olanaklarını bu yönde kullanıyorsanız, birileri de 'yapmayın, bu doğru bir şey değil, niye biz kadınlarımızı tekrar türban dediğimiz bir örtünün altına sokmayı tercih edelim, niye buna göre eğitelim, niye buna göre yetiştirelim, niye buna zorunluluk hissetsinler... Bütün dünya gibi biz de kendine güvenen, onurlu, ahlaklı, iffetli ama çağdaş, eşit bir yaşamın parçası haline gelmiş kadınlarımızı görmek istiyoruz, dünya nasılsa biz de öyle olmak istiyoruz' diyor ise orada itilaf var, itilaf da budur.'' -''TÜRBAN SORUNU ÇÖZÜLÜR...''- Türban sorunun çözüleceğini söyleyen Baykal, çözümü şu üç başlıkta şöyle sıraladı: ''Bu sorun çözülür mü, çözülür... Bir; laiklik konusunda sicili temiz, kafasında ikinci bir proje olmayan, Türkiye'yi bir başka yere taşıdığı kaygısı, kuşkusu hiç bir şekilde akla gelmeyen bir iktidarın varlığıyla çözülür. Laiklik konusunda sicili temiz olmayan, 'laiklik canım, millet isterse kalkar' demiş olan bir iktidara 'sen bu türbanı çöz' dersen, Türkiye perişan olur. İki; bunu yapmak isteyenler, olayı din istismarı gibi kesinlikle görmeyecekler. İnsan hak ve özgürlükleri gibi görecekler. Din bağlamında düşünmeyecekler bu işi. Dine saygı göstereceğiz, dininin, inancının gereği başını örtmek isteyenler örtecek, türban şeklinde örtmek isteyenler isterse öyle de örtecek. O, onun takdiri, ona saygı duyacağız, o ayrı bir iş. Ama onu bir hukuk, bir Anayasa düzenlemesi haline dönüştürtmeyeceğiz. Ve biz, bunu örtenlere de saygı göstereceğiz, ister inancı gereği, ister dinsel tercihi gereği, bunu siyasi istismar konusu yapmayacaklar. Üç; Türkiye'nin geleceğini, kadınların mümkünse tümünün türbanlı olduğu bir değerler, ahlak sistemine, yaşam tarzına taşımayı marifet bilmeyecekler, bunu uygun görmeyecekler. Görmediğini vatandaş, Türkiye ve dünya baktığı zaman görecek. 'Bunların tercihi o değil, ama bunlar insan hakları, demokrasi anlayışı içinde öyle yapanları hoş görüyor, herkese öyle yaptırtmaya çalışmıyor, türbanlı olmanın propagandasını, resmi devlet propagandasını yapmıyor. Ama kendi anlayışıyla türban takanlara da saygı gösteriyor'... Bu ortamı yaratmak lazım, samimiyet lazım, dürüstlük lazım. Devletin temel ilkelerini ciddiye almak lazım. 'Kardeşim sen kendini aldatıyorsun, bizim amacımız zaten o bahsettiğin ilkeleri değiştirmek. Bunu bitirmek için fırsat arıyoruz. Bizim için türban meselesi de insan hakları, demokrasi sorunu diyoruz, hiç alakası yoktur. O sorun aslında Türkiye'yi o senin istemiyoruz dediğin düzene getirmenin bir aracıdır' diye düşünür ise bunu açıkça söylemese dahi herkes bunun açıkça böyle olduğunu görüyor ise işte sıkıntı... Türkiye'deki sıkıntı maalesef budur.''

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.